Bilim insanlarına göre dünyada günümüze kadar beş kitlesel yok oluş olayının meydana geldiğini ve altıncı yok oluş olayına ise iklim değişikliği ve küresel ısınmanın sebep olacağının tahmin edildiğini söyleyen Candan Polat, ülkelerin kendi içinde küresel iklim değişikliği sorununu önlemeye çalıştıklarını ifade ederken insanların tepkisizliğinden dolayı sorunların çözülemediğini de belirtti.
Bilim insanları tarafından hazırlanan bir rapor ile Covit-19 salgını sürecinde dünya genelinde alınan kısıtlayıcı önlemler sayesinde atmosferdeki sera gazı emisyonlarının geçen yıla kıyasla %17 düşüş gösterdiğini hatırlatan Polat, Türkiye’nin de iklim değişikliğinin olumsuz etkileri yönünden yüksek risk grubu ülkeler arasında kabul edildiğine dikkat çekti. Ülkelerin yaptığı planların başarılı olabilmesi için toplumun bilinçlendirilmesi gerektiğini de savunan Polat, bazı ülkelerin çalışmalarından da örnekler verdi.
Candan Polat’ın makalesinin tamamı şöyle:
Dünya; bize yuva olması dışında, gelişen, oluşumunu ve canlılığını sürdüren bir olgudur. Dünya canlılığını sürdürürken farklı döngülere tanıklık ederiz. Bu döngülerden biri de Dünya’nın Güneş etrafında dolanımıdır. İklimlerin oluşmasında Dünya’nın Güneş etrafında dolanımı etkili olmaktadır. İklimler de hava olaylarından oluşmaktadır. Örneğin bugünün havası ya da bu haftanın havasından söz ederiz. İklim, uzun bir zaman periyodu içinde her gün gerçekleşen hava olaylarının toplamını ve ortalamasını temsil etmektedir.
Peki, iklim değişikliği nedir? Gezegenimizin atmosferi tıpkı bir sera gibi çalışır. Yeryüzüne vuran güneş ışınlarının geri yansıması sera gazı olarak nitelendirilen karbondioksit, metan, su buharı, ozon, azot oksit vb. gazlar sayesinde atmosferden tekrar yeryüzüne geri gönderilir. Bu gazlar sayesinde yeryüzündeki ortalama sıcaklık 15°C’ye ulaşır. Bu sıcaklık yeryüzündeki canlıların yaşamını idame etmesine olanak sağlar. Sera gazları olmasaydı, yeryüzünün ortalama sıcaklığı -18°C civarında olurdu. İşte bu gazların artışı iklim değişikliklerine neden olmaktadır. İklim değişiklikleri doğadan kaynaklanan etmenlerle yavaş yavaş gerçekleştiğinde canlılar, duruma kolay adapte olurlar. Ancak beşeri faktörlerin etkileri giderek artmaktadır. Bu durumda iklim değişikliğinin hızı artmaktadır ve canlıların uyumu zorlu bir süreç halini almaktadır.
İklim değişikliğinin başlıca etkenleri beşeri unsurlardır. Atmosferdeki sera gazlarının oranı, 1750’li yıllarda başlayan Sanayi Devrimi sonrasında artmaya başlamış, karbondioksit oranı %40’lık bir artış göstererek 280 ppm’den 394 ppm’e ulaşmıştır. İnsanların doğayı düşünmeden attıkları her adım iklim değişikliğine sebep olmaktadır. İklim değişikliği küresel ısınma ve küresel soğuma olarak ortaya çıkabilir. Bu durum canlı türlerini tehlikeye atabilmektedir. İklim değişikliğini son zamanlarda rahatlıkla Dünya haberlerinden ve gündemden takip edebilmekteyiz. Örneğin; orman yangınlarının hızla artması, denizlerdeki buzulların erimesi, deniz su seviyesinin artması, buharlaşma ve yağmur oranındaki artış, fırtına ve sel gibi doğa olaylarının daha çok yaşanır olması vb. gibi.
IPCC (Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli), Birleşmiş Milletlerin iki örgütü olan Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından 1988 yılında insan faaliyetlerinin neden olduğu iklim değişikliğinin risklerini değerlendirmek üzere kurulmuş olan bir paneldir. IPCC 1. Çalışma Grubu 5. Değerlendirme Raporu’na göre, küresel iklimdeki ısınma kesindir ve 1950’li yıllardan beri iklimde gözlenen değişikliklerin çoğu on yıllardan bin yıllık bir zaman dönemine kadar daha önce hiç görülmemiş düzeydedir.
IPCC’ye göre 2004 yılındaki insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının %56’sı fosil yakıt kullanımında ortaya çıkan karbondioksite aittir. Ormansızlaşma da %17’lik bir paya sahiptir. En başında kömür olmak üzere fosil yakıtların yakılması atmosferdeki karbondioksiti arttırmaktadır. Enerjinin tüketimi sonucunda %43 kömürden, %36 petrolden, %20 doğalgazdan kaynaklı sera gazı emisyonu sağlanır.
Küresel ısınmanın tarım sektörüne kısa vadede olumlu etkileri vardır. Karbondioksit ve sıcaklığın normal seyrinden yüksek olması ürünlerin hızlı yetişmesine olanak sağlamaktadır. Ancak uzun vadede ürün kalitesinde ve ürün miktarında azalmalara sebep olmaktadır.
İklim değişikliğine bağlı olarak sıcaklık artışı ve yağış rejimlerinin değişmesi gündeme gelmiştir. İklim değişiminin; akarsu akışları, zemin suyu ve göllerdeki su hacimleri üzerinde sıcaklıklarda ve yağışlarda görülen değişmelere bağlı olarak etkisi vardır. Bu etkinin düzenli bir sürece sahip olmaması; kışın yağışların azalmasına, yazın ani yağışların olmasına ve mevsim sıcaklık ortalamalarının üstünde veya altında olmasına sebep olmaktadır.
İklim değişikliği ekosistemde pek çok düzensizliğe yol açmakta ve bunlar bir zincir halinde ilerlemektedir. Ekosistemin bir parçası olan her canlının iklim değişikliğinden etkilenmesi kaçınılmazdır. Daha önce beş tanesinin gerçekleştiği bilinen büyük kitlesel yok oluşların altıncısına, iklim değişikliği ve küresel ısınmanın aracılık edeceği tahmin edilmektedir. Altıncı kitlesel yok oluşun ise pek çok canlı türünü tehdit ettiğini, WWF, 2018’de yayınladığı Yaşayan Gezegen Raporu’yla teyit etmiştir. Bu rapora göre günümüzde yaklaşık 400 türün nesli tükenme tehlikesi altındadır.
İklime bağlı tarım, turizm ve enerji gibi sektörler; emek verimliliği; istihdam ve sonuç olarak ekonomik büyüme, iklim değişikliğinden olumsuz yönde etkilenmektedir. Bazı bölgelerde ılıman bir iklim değişikliğinin tarım ve turizm üzerinde dolayısıyla ekonomi üzerinde de başlangıçta olumlu etkisi beklense de küresel ölçekte net etkisi olumsuz yönde olacaktır.
Ülkeler kendi içinde küresel iklim değişikliği sorununu önlemeye çalışmış ancak insanların tepkisizliğinden dolayı bu sorunları çözememişlerdir. Durum böyle iken ülkeler arasında belirli anlaşmaların yapılması ve cezaların uygulanması zaruri olarak ortaya çıkmıştır. Gelecek nesil kaygısı ile birlikte oluşan bu siyasi olgu belirli konferanslar ve anlaşmalar ile günümüze kadar devam etmektedir.
Aralarında Birleşmiş Milletler (BM) ve Dünya Meteoroloji Örgütü'nden (WMO) uzmanların da olduğu bilim insanları tarafından hazırlanan bir rapor ile Covit-19 salgınının dünya genelinde alınan kısıtlayıcı önlemleri ile sera gazı emisyonları üzerinden hızlı bir etki yarattığına dikkat çekerek, Nisan 2020'de tespit edilen günlük düzeylerin geçen yıla kıyasla %17 düşüş gösterdiğini belirtti. Ancak kısıtlamaların gevşetilmesiyle bu fark %5’e kadar gerilemiştir.
Türkiye, iklim değişikliğinin etkilerinin yoğun hissedileceği Doğu Akdeniz Havzasında yer alması nedeniyle, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri yönünden, yüksek risk grubu ülkeler arasında kabul edilmektedir. Türkiye’nin iklim değişikliği kapsamındaki ulusal vizyonu iklim değişikliği politikalarını kalkınma politikalarıyla bütünleşmiş; enerji verimliliğini yaygınlaştırmış; temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını arttırmış; iklim değişikliğiyle mücadeleye özel şartları çerçevesinde aktif katılım sağlayan ve yüksek yaşam kalitesiyle refahı tüm vatandaşlarına düşük karbon yoğunluğu ile sunabilen bir ülke olmaktır. Türkiye’de İklim Değişikliği Eylem Planı (İDEP) uygulamaya girmiştir. İDEP’in genel amacı, sera gazı emisyonlarını sınırlandırmaya yönelik ulusal koşullara uygun eylemler belirleyerek iklim değişikliği ile mücadele edilmesi, iklim değişikliğinin etkilerinin yönetilerek dayanıklılığın artırılması ve böylece Türkiye’de iklim değişikliği ile mücadele ve uyumun teşvik edilmesidir. Bu plan 2011-2023 yıllarını kapsamaktadır. Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Stratejisi ve Eylem Planı 2012 yılında yayınlanmıştır. Bu plan su kaynakları yönetimi, tarım sektörü ve gıda güvencesi, afet risk yönetimi, ekosistem hizmetleri, biyolojik çeşitlilik ve ormancılık ve insan sağlığı sektörlerini içermektedir. Planların başarılı olabilmesi toplumun bilinçlendirilmesine bağlıdır.
AB liderleri iklim değişikliğini önlemek için bazı kararlar vermişlerdir. Önümüzdeki yıllarda tahmini enerji tüketimine %20 oranla enerji tasarrufu yapmayı hedeflemektedirler. Yenilenebilir enerji kaynaklarını %10 oranında arttırmayı hedeflemektedirler. Bir diğer çalışma ise gelişen teknolojinin düşük karbonlu ve hatta sıfır karbonlu teknolojilerin geliştirilmesini desteklemektir. Enerjiyi çevre politikalarıyla bütünleştirdikleri gibi tarım ve ticaret gibi konularla da bütünleştirmeye çalışacaklardır. AB küresel tartışmalara öncülük etme anlamında uluslararası işbirliğini de arttırma hedeflerine yönelik çalışmalarına başlamıştır.
BAZI KAVRAMLARIN TANIMLARI VE YÖNTEM
İklim: Bir yerde uzun süre boyunca; sıcaklık nem, rüzgâr, hava basıncı, yağış, yağış şekli gibi meteorolojik olayların gözlenmesi sonucu ortaya çıkan olaylara verilen addır.
Hava Durumu: Atmosferdeki kısa dönemde gözlemlenen değişimlere denir. Yaşamı ve insanları etkilemesi göz önüne alınarak, atmosferde bir anda gerçekleşen değişimlerin rapor haline getirilmesidir. Rüzgâr, nem, yağış, sıcaklık, basınç, bulutluluk hava olaylarını meydana getiren değişkenlerdir.
İklim Değişikliği: Uzun zaman dilimleri boyunca meydana gelen hava koşullarında ve okyanuslarda, kara yüzeylerinde ve buz tabakalarında meydana gelen değişikliklere iklim değişikliği denir.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin Tanımlar bölümünde; “İklim değişikliği karşılaştırılabilir bir zaman döneminde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan etkinlikleri sonucunda iklimde oluşan bir değişiklik” biçiminde tanımlanmıştır.
Küresel Isınma: Atmosfere salınan sera gazlarının oluşturduğu sera etkisinin ve karbondioksit gibi ısıyı tutan gazların atmosferde artması sonucu oluşan; dünyada yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıklarda görülen artışa küresel ısınma denir.
Sera Etkisi ve Sera Gazları: Sera etkisi kısaca; Güneşten gelen ışınların bulut ve yeryüzü tarafından geri yansıtılmasının akabinde atmosferde bulunan karbondioksit, su buharı ve metan gibi gazların yansıyan ışınları tutması ve dünyanın ısınmasını sağlamasıyla gerçekleşmektedir. Sera etkisinde Karbondioksit, metan, azot oksitleri, kloroflorokarbon gazları, ozon ve su buharı ışınları tutmaya yarayan bazı sera gazlarıdır.
IPCC 1. Çalışma Grubu 5. Değerlendirme Raporu’na göre, sera gazlarının birikimleri, en az son 800.000 yıllık dönemde hiç olmadığı kadar yüksek bir düzeye ulaşmıştır
Ozon ve Ozon Tabakası: Yer yüzeyi yakınlarında zehirli bir kirletici olan ozon (O3), üç tane oksijen atomunun birleşmesinden oluşur ve stratosfer tabakasında yaşamsal önem taşır. Atmosferi oluşturan azot, oksijen ve karbondioksit vb. gibi temel gazlara göre oldukça düşük oranda bulunan ozon, hem iklimi etkilemekte hem de yer yüzeyindeki canlıların korunmasında önemli rol oynamaktadır. Ozon özellikle, oksijenle birlikte güneşten gelen ultraviyole ışınlarının büyük kısmını stratosfer tabakası içerisinde emmekte ve bu ışınların yer yüzeyine kadar ulaşmasını önleyerek yakıcı etkisini de yok etmektedir.
Ozonosfer yani ozon tabakası, güneşten dünyaya gelen ışınları engelleyen katmana verilen isimdir. Ozon tabakası, stratosferin üst kısmından bulunan ve güneşten gelen zararlı ışınların yeryüzüne temasını ve ulaşmasını engelleyen koruyucu bir tabakadır.
Karbon Ayak İzi: Küresel ısınmanın başlıca sorumlusu olarak gösterilen, sera etkisine yol açan, gazların oluşumuna neden olan ve fosil yakıtların kullanımıyla atmosfere yayılan karbondioksit salınımının bireyin ve şirketlerin doğrudan veya kullandığı ürünlerin üretimi açısından enerji kullanımıyla dünyaya bıraktıkları zarar anlamına gelmektedir.
Kimyasal Kirlilik: Doğal ortamda bulunmayan veya doğayı ve doğada yaşayan tüm canlı organizmaları etkileyen yapay zararı maddelerdir. Çevreyi kirleten kimyasalların çoğu toksik kimyasalların çeşitli amaçlarla kullanıldığı birçok faaliyetten kaynaklı olarak insan yapımıdır.
BULGULAR VE TARTIŞMA
İklim değişikliği yavaş yavaş gelişen, beşeri faktörlerle hızı artabilen ve bölgelere göre etkilerini farklı şekillerde hissettiren bir olgudur. İklim değişikliği bazen mevsim geçişlerinde, bazen önceki senelerde yaşanan hava durumlarıyla kıyaslanarak varlığı sorgulanmaktadır. İklim değişikliği yani atmosferdeki sera gazlarının salınımındaki artış sadece insanları değil, hayvanları, bitki türlerini, su kaynaklarını, tarım sektörünü, ekonomiyi, siyaseti, ülkeler arası iletişimi de etkilemektedir. Örneğin 1 Ekim 2020-31 Mart 2021 dönemini kapsayan Türkiye yağış raporuna göre; yağış önceki dönemlerde olduğu gibi değildir. Mart ayındaki yağışların artmasının olumlu yönde etkisi olsa da yeterli seviyede değildir. Beraberinde değişen hava koşullarına uyum sorunu, ekonomik sonuçları ve daha birçok değişim ile karşımıza çıkacağı tartışmalar arasındadır.
İklim değişikliğinin varlığı ve gerçekliği üzerine tartışmalar mevcuttur. IPCC 4. Değerlendirme Raporunda yer aldığı üzere bu konuda yapılan bütün yayınlar üzerinde yapılan bir incelemede tüm dokümanların %98’inde iklim değişikliğinin var olduğu kanısı tartışmaları cevaplandırmıştır.
WWF-Türkiye’nin gerçekleştirdiği Türkiye’nin Yarınları Projesi Sonuç Raporu’na göre iklim değişikliğine göre 2030 yılına kadar sıcaklık sabit olacak anca sonrasında hızla artışa geçeceği öngörülmüştür. Ayrıca kış yağışlarında Türkiye’nin genelinde azalma görülürken bir tek Kuzey Anadolu’nun doğu yarısında yağışlarda artış görülecek. İklim Değişikliği Eylem Planı, Türkiye’nin özellikle su kaynaklarının azalması, orman yangınları, kuraklık ve çölleşme, bunlara bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuz etkilerden önemli ölçüde etkileneceğini öngörüyor.
SONUÇ VE ÖNERİLER
İklim değişikliği küresel bir sorun olduğundan dolayı, buna dünyaca engel olmalıyız. Dünya’da iklim değişikliğini önlemek amacıyla Dünya İklim Değişikliği Politikası Simülatörü gerçekleştirmiştir. Bu çalışmanın etkilerine PLoS One dergisinde yer verilmiştir. Bu simülatörün amacı gelecekte beklenen iklim değişikliği senaryosunu insanlara birebir yaşatmaktır. Bu çalışmaya göre, sözü geçen video oyunu katılımcılar arasında siyasi görüş farklılığı olmasına rağmen %81’inin iklim değişikliğiyle ilgili mücadele azmini artırdı. Bu araştırma ile oyunun siyasi fikirler arasındaki farklılıkları aşma ve iklim konusunda ilgisiz olan kişilerin ilgisini bu konuya çekme açısından olumlu gelişme yarattığı gözlendi.
İklim değişikliğini önleme açısından WWF’in Enerji Raporu’na göre, mevcut teknolojiler ile 2050 yılında küresel enerji talebinin neredeyse tümünün yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanması mümkün. Tek bir yenilenebilir kaynağın tüm talebi karşılaması ise olası değildir. Farklı kaynakların aynı zamanda gelişimi büyük öneme sahiptir. Örneğin, güneş panelleri yenilenebilir enerji kaynaklarını etkin kullanmamıza olanak sağlar.
Ekonomik ve ekolojik açıdan talebi yönetmeyi öğrenmeliyiz. Karbon emisyonlarını hızlı ve düşük maliyetle azaltmak için enerji verimliliğine yönelik önlemler almalıyız. Örneğin, elektronik eşya satın almadan önce, düşük enerji tüketimi ile yüksek verim sağlayan ürünler almaya dikkat etmeliyiz. Enerji tasarruflu ürünler, küresel ısınmaya karşı güçlü bir önlemdir.
Karbon ayak izimizi en aza indirmek için fosil yakıtların kullanımını azaltmalıyız. Bireysel olarak ya da herhangi bir şirket olarak bile karbon ayak izimizi hesaplayıp, alınması gereken önlemleri almalıyız.
İnsanlar tarafından oluşan sera gazı emisyonlarının %17’si ormansızlaşmadan kaynaklanmaktadır. İklim değişikliği senaryolarını engellemek için orman kaybını ve azalmasını durdurmalıyız. Ormansızlaşmanın durdurulamaması emisyonları azaltma başarısını %90’dan %35’e çekeceği gerçeğini unutmamalıyız.
İZ GAZETE