Son yıllarda eski senelere nazaran az yağış alan ve meteorolojik kuraklık yaşayan Türkiye’de birçok ilde barajlardaki doluluk oranı endişe verici boyutlara düştü. Birçok bölgede etkili olan kuraklık İstanbul da dahil olmak üzere bazı illerde zorunlu su kesintisi yapılmasına neden oldu. OMÜ Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Demir, 22 Mart Dünya Su Günü bağlamında önemli bilgiler verdi.
“30-40 yıl içerisinde 700 milyon civarındaki insan göç riski taşıyor”
Yaşanan susuzluk ve sağlıksız su kaynağı nedeniyle her gün binlerce çocuğun yaşamını yitirdiğini ifade eden Prof. Dr. Yusuf Demir, “Dünyada ve buna paralel olarak ülkemizde yaşanan küresel iklim değişimi ve etkileri süreci, son yıllarda sıkça yaşanan kuraklık, mevcut su kaynaklarımız ve suyumuzun kullanılmasındaki sıkıntılar, suyumuzu yeniden anlama ve tanımayı zorunlu hale getirmektedir. Ülkemizin ve içinde bulunduğumuz Karadeniz Bölgesinin birkaç yıldır yaşadığı yağış rejimi değişimi, yaz ve kış kuraklıkları gündemde sıkça yer almaya başlamış, ülkemizin ve bölgenin gelecek planlamasında önemli bir parametre haline gelmiştir. Maalesef Dünya’mızda tatlı su kaynaklarımız oldukça sınırlı ve bu suların dağılımı da ülkeler ve kıtalar arasında eşit değildir.
Unesco ve Birleşmiş Milletlerin yayınladığı son rakamlara göre Dünya’mızda 2 milyardan fazla insan yeterli tatlı suya sahip değil, 1 milyar civarında insan ise temiz içme suyundan yoksundur. Her gün altı binden fazla çocuk su sıkıntısı veya sağlıksız suların oluşturduğu hastalıklardan ölmektedir. İlgili birimlerce yapılan hesaplamalarda böyle devam etmesi halinde önümüzdeki 30-40 yıl içerisinde 700 milyon civarındaki insanın göç riski taşıdığı vurgulanmaktadır” dedi.
“Kuraklık Türkiye’yi derinden etkilemeye başladı”
Türkiye’de yaşanan kuraklık ve yağış rejimindeki dengesizliklerden de bahseden Prof. Dr. Demir, “Ülkemiz açısından da durum maalesef pek parlak değildir. Günümüzde kişi başına suyumuz 1300 metreküp civarına düşmüş ve su stresi yaşayan ülke olarak tanımlanmaktayız. Ülkemizin belli bölgelerinde bu rakam 1000 metreküpün altına düşerek su fakirliğine girmiştir. Mevcut kaynaklarımızı doğru kullanamama, özellikle tarım başta olmak üzere yüzde 60’lara varan su israfı, küresel ısınmaya bağlı kuraklık ve yağış rejimlerinde ki değişimler ülkemizi derinden etkilemeye başlamıştır. Ülkemizde su yönetimi ile ilgili yasa ve yönetmelikler çıkartılmakta ve yeni kurum ve kuruluşlar oluşturulmaktadır. Su yönetimi konusunda en temel ihtiyaç bir ‘su yönetimi stratejisine’ sahip olunması, bu strateji temelinde su yönetiminin yeniden yapılandırılmasıdır. Mevcut koşullar altında başkanlık sistemine geçmiş olan ülkemizde, başkanlık sisteminin koordinasyonunda ‘Su, Çevre ve Doğa Yönetimi Üst Kurulu’ kurulmalı, bu kurulla koordineli çalışacak büyükşehirlerde büyükşehir belediyelerinin koordinasyonunda, diğer illerde valilik koordinasyonunda üst kurulla irtibatlı bilim kurulları kurulmalı ve yerel yönetimlerin ilgili politika, gelişim ve süreçlerini bilimsel veriler ışığında değerlendirerek, yerel ve ülkesel politikaları yönlendirmelidir. Ülkemizin yeni yönetim şekli içerisinde yerel yönetimlerin yeri ve önemi artmaktadır. Ülkemizin temel politikalarına paralel olarak yerel yönetimler hızlı karar mekanizmalarını kurmalı ve zaman kaybedilmeden gerekli stratejiler oluşturulmalı ve çalışmalara başlanılmalıdır. Son birkaç aydır yaşadığımız süreç suyun ve su yönetiminin ihmal edilemeyeceğini ve zamana bırakılamayacağını açıkça göstermiştir.
Son bir ay içerisinde düşen yağışlar azda olsa nefes almamızı sağlamış ancak önümüzde bizi bekleyen tehlikeleri tamamen bertaraf etmemiştir. Belli bölgelerdeki içme suyu kaynaklarımızda bir rahatlama görülse de, düşen kar ve yağmur, yer altı su kaynaklarımızın beslenmesinde yeter kaynağı henüz oluşturmamıştır” diye konuştu. “Bir damla suyun bir can olduğu bilincinde olmalıyız” 1 damla suyun bile çok önemli olduğuna dikkat çeken Yusuf Demir, şunları söyledi: “Baharın girdiği ve tarımsal faaliyetlerin hız kazandığı günümüzde ilkbahar yağışları, mevcut kaynaklarımızın düzenli ve kontrollü kullanılması çok önemlidir. Kuraklık etkisinin devam etmesi halinde zaten ciddi yara alan tarımsal üretim potansiyelimiz risk altında olacak, tarımsal sulama amacıyla kullanılacak sularda sıkıntı yaşanabilecektir. Bu da hem üretim, hem de kaliteyi doğrudan etkileyecektir. Bu nedenle su yönetiminin gecikmeden ülkesel politika halinde planlanması ve uygulanması zorunludur. Su gününü yaşarken suyu doğru anlamak önemlidir. Suyu tanımadan, anlamadan geleceğe taşımamız mümkün değildir. Bu günden başlayarak 83 milyonun her birinin sorumlulukları ve yapabilecekleri vardır. Eğer yarınlarımızı kurtarmak ve sürdürülebilir su, toprak ve yaşam hayal ediyorsak hep birlikte taşın altına elimizi koymak, bilinçli, bilgili bir toplum olmak ve suyumuzu geleceğe taşımak zorundayız.
22 Mart 2021 ülkemiz için bir milat olmalı, milletçe duyarlı ve çözümün bir parçası haline gelmeliyiz. Bir damla suyun bir can olduğu bilinci ve şuuru ile torunlarımıza yaşanabilir bir gelecek bırakmalıyız.”