Yurttaşlar Yerel Yönetimlerden İklim Konusunda Daha Fazla Sorumluluk Almalarını Bekliyor

“Türkiye İklim Değişikliği Algısı 2023”, 2024 yerel seçimlerine giderken toplumun iklim mücadelesi üzerine düşünce ve talepleri hakkında önemli ipuçları veriyor: Kentlerde iklim eylemleri önemli bulunuyor; yerel yönetimlerden çok daha fazla sorumluluk almaları bekleniyor; toplumun değişik kesimlerinin kentlerdeki iklim mücadelesinden beklentileri bulundukları şartlara göre değişiklik gösterebiliyor.

Yurttaşlar Yerel Yönetimlerden İklim Konusunda Daha Fazla Sorumluluk Almalarını Bekliyor

KONDA-İklim Haber “Türkiye İklim Değişikliği Algısı 2023” araştırması, kent ölçekli iklim eylemleri ve yerel yönetimlerin rolü hakkında toplumun düşünce ve beklentilerini anlamaya katkı sağlayacak dikkate değer ipuçları içeriyor. Kentler, iklim değişikliğiyle mücadelede hem azaltım hem de uyum bakımından kritik öneme sahip mekânlar. Kentler, dünya genel yüzölçümümün sadece %2’sini kaplasa da seragazı salımlarının yaklaşık %70-75’inden sorumlu. Şu an dünya nüfusunun %54’ünü barındıran kentlerin 2050’de dünya nüfusunun %68’sine ev sahipliği yapacağı tahmin ediliyor ve gerekli adımlar atılmadığı takdirde kentlerin karbon ayakizi daha da artacak. Bu nedenlerle, kent ölçeğinde iklim mücadelesi verilirken yerel yönetimlerin ulusal ve küresel ölçeklerdeki aktörlerle beraber alacağı rol ve görevler kritik öneme sahip.

İklim değişikliğinin yıkıcı sonuçlarının hissedildiği yerlerin başında kentler geliyor. Barınma, kamu sağlığı, hizmetlere erişim gibi konularda türlü eşitsizlikleri, COVID-19 pandemisinde olduğu gibi ortaya çıkan krizlerin kapsamlı yıkıcılığıyla birleştiğinde iklim değişikliğine bağlı sıcak hava dalgaları, seller, aşırı hava olayları gibi olaylar aynı zamanda büyük bir eşitsizlik ve adalet sorunu haline geliyor. Bu nedenlerle, iklim mücadelesinde yerel yönetimlerin alacağı rol ve görevler kritik öneme sahip. Türkiye’de de kentler su kıtlığı, sıcak dalgaları ve seller gibi birçok iklim değişikliği kaynaklı sorunla karşı karşıya. Pandemi, deprem gibi afetlerin yanı sıra iklim değişikliğine karşı kentleri adil biçimde dayanıklı kılacak eylemler kadar iklim değişikliğini durdurmaya katkı sağlayacak biçimde enerji ve kaynak kullanımını dönüştürmek gerekiyor. Türkiye’nin merkezi siyasal yapısı nedeniyle kent ölçekli politikalarda merkezi hükümetin yetki ve sorumlulukları oldukça geniş. Bununla birlikte, belediyelerin de ulaşım, enerji kullanımı, planlama, yeşil altyapı gibi birçok alanda iklim dostu politikalar geliştirip dönüştürücü adımlar atması gerekiyor.

Araştırmanın bulgularına göre toplum iklim mücadelesinde Merkezi Hükümet-Cumhurbaşkanın yanı sıra yerel yönetimlerin de sorumluluk almasını bekliyor. İklim krizinin çözümüyle ilgili sorumluluğu alması gereken aktörler sorulduğunda toplumun yarıdan fazlası Merkezi Hükümet-Cumhurbaşkanını işaret ediyor. Araştırmaya katılanların beşte birinden fazlası da yerel yönetimler cevabını veriyor. Buna karşılık toplumun %48’i kendi yerel yönetimlerinin yeterli çabayı göstermediği görüşünde. Bu oran, 2022’de %53 idi.

Belediyelerin faaliyetlerini yetersiz bulanların oranında düşüş gözlense de, toplumun sadece dörtte birine yakını yaşadıkları kentin belediyesinin sarf ettiği çabayı yeterli buluyor. Hemen hemen tüm toplumsal kategorilerde belediyelerin “yeterli çaba göstermediğini” söyleyenlerin oranı “gösterdiğini” söyleyenlerinkinin oldukça üzerinde. Üstelik “çaba gösterildiği” yönündeki ifadeye “kesinlikle hayır” diyerek kuvvetli biçimde karşı çıkanların oranı da yükselmiş durumda. Dikkat çekici bir diğer bulgu da neredeyse tüm toplumsal kategorilerde konu hakkında fikri olmayanların oranlarının, dörtte bir ve üçte bir arasında olmak üzere yüksek bir seviyede seyretmesi.

Toplum genelinin kanaatlerine göre, kentlerde iklim değişikliği karşısında yapılması öncelikli olanlar sıralamasının en tepesinde bir azaltım eylemi olan “yenilenebilir enerji yatırımları” ve bir uyum eylemi olan “altyapının güçlendirilmesi” geliyor. Görüşülen kişiler, bu iki eylemi eşit oranda -%36- dile getiriyor. Öncelik sıralamasında en çok belirtilen üçüncü eylem ise, iklim uyum ve azaltım eylemlerinin bütünleşik, kapsamlı ve etkin biçimde yürütülmesini sağlayacak “iklim eylem planlarının geliştirilmesi” olarak öne çıkıyor. Yine bir uyum eylemi olan “afetlere karşı erken uyarı sistemlerinin kurulması” ve azaltım eylemleri olan “toplu taşımanın çevre dostu hâle getirilmesi” ve “geri dönüşüm” öncelik sıralamasında arkalarda yer alıyor.

İklim değişikliğinin insan faaliyetlerinin sonucu oluştuğunu söyleyenlerin kentlerde öncelik verdiği çözümlerin başında yenilenebilir enerji yatırımlarının yapılması geliyor. Bu da sorunun kökeni ve çözüm arasında doğru bir bağ kurulduğunu gösteriyor: İnsanların fosil yakıt kullanımıyla yarattığı krizi bitirmenin yolu yine fosil yakıtlara bağlı enerji kullanımını dönüştürmekten geçiyor. İklim değişikliğinin doğal bir süreç olduğu kanaatinde olanlar ise bu görüşleriyle tutarlı biçimde insan iradesinin dışında geliştiğini düşündükleri aşırı hava olaylarını önlemek yerine buna uyum göstermeye yönelik altyapının güçlendirilmesi faaliyetlerini öne çıkarıyorlar.

Toplumsal grupların öncelik sıralamasına bakıldığında, gelir seviyesi arttıkça azaltım, düştükçe uyum eylemlerinin önemli ve öncelikli olduğunu düşünme eğilimi artıyor. Bu da gelir seviyesi daha yüksek olanların iklim kriziyle ortaya çıkan olumsuz etkilerden kaçabilmesi ya da ortaya çıkan hasar ve kayıpları telafi etme kapasite ve olasılığının daha fazla olmasıyla açıklanabilir. Bu durum, sonuçları görece daha uzun dönemde ortaya çıkacak kalıcı eylemlerin tercih edilmesi eğilimini güçlendiriyor. Bunun göstergesi olarak, gelir seviyesi arttıkça yenilenebilir enerjiye yatırım yapılması gerektiğini düşünenlerin oranı da artıyor. Yaşlar düştükçe yenilenebilir enerji yatırımları ve iklim eylem planlarının öncelikli bulunduğu, kentlerde altyapının geliştirilmesine yönelik çözüm tercihlerinin de yaşlar büyüdükçe daha fazla olduğu görülüyor. Bu eğilimler, kuşaklar arası adaletsizliğe daha çok maruz kalanların iklim değişikliğinin gelecekteki giderek artacak etkilerinden kaçınma isteğine bağlanabilir.

Eğitim seviyesine göreyse, eğitim seviyesi düştükçe uyum eylemleri yönündeki tercihler çoğalıyor. %82’si iklim endişesi taşıyan ve %85’i iklim değişikliğini insan faaliyetlerinin sonucu olarak gören üniversite mezunlarının neredeyse yarısı kentlerde öncelikli iklim eylemi olarak yenilenebilir enerji yatırımlarını belirtiyor.

Özetle, “Türkiye İklim Değişikliği Algısı 2023”, 2024 yerel seçimlerine giderken toplumun iklim mücadelesi üzerine düşünce ve talepleri hakkında önemli ipuçları veriyor: Kentlerde iklim eylemleri önemli bulunuyor; yerel yönetimlerden çok daha fazla sorumluluk almaları bekleniyor; toplumun değişik kesimlerinin kentlerdeki iklim mücadelesinden beklentileri bulundukları şartlara göre değişiklik gösterebiliyor.

Kaynak: iklimhaber.org

Admin

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER