Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Biyosistem Mühendisliği Arazi ve Su Kaynakları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halim Orta, Türkiye’nin nisan ayından beri meteorolojik ve zirai kuraklık yaşadığını belirterek, “Alternatif senaryolar üretecek bir Milli Kuraklık Merkezi kurmamız lazım. Hatta bu kuraklık merkezleri sadece bizim ülkemizde olması da yetmez. Tüm komşu ülkelerde kurulup bunların birlikte çalışması entegre olması ve bölgesel kıtasal anlamda çözüm alternatifleri üretmesi gerekir” dedi.
DHA’da yer alan habere göre, kış döneminde Türkiye genelinin özellikle İstanbul dahil, Marmara Bölgesi’nin yoğun kar ve yağmur alarak iyi bir dönem geçirdiğini hatırlatan Prof. Dr. Orta, kuraklıkla ilgili en son nisan ayı verilerinin paylaşıldığını belirterek, “Ancak korktuğumuz gibi nisan ayında harita kararmaya başladı. Nisan ayı kuraklık haritasına göre Marmara’nın önemli bir bölümü, Zonguldak, Bartın gibi Karadeniz’in batısı ve Doğu Anadolu’da Erzurum, Bayburt, Kars, Iğdır dışındaki alanlar simsiyah oldu. Yani ciddi meteorolojik kuraklık etkisini gösterdi. Bu periyot çok önemli. Korktuğumuz ve öngördüğümüz oydu. Bu periyot bizim ülkemizde tahılların ve yağ bitkilerinin başında olan ayçiçeğin kaderinin belirleneceği periyot, nisan ve mayıs ayları. Bence mayıs ayı verilerine de bakacak olursak bu saydığım bölgeler de Trakya da siyaha boyanacak. Çünkü ciddi kuraklık yaşıyoruz, mayıs ayında da yeterli yağışı almadık. Son bir haftada Trakya’da yaşadığımız kuraklık buğdayda bir kere dönüme 50 ila 100 kilogram arasında verim kaybını bence oluşturdu. Eğer bu süreç daha bir hafta 10 gün giderse geçen seneki rekoltenin Trakya bölgesinde yarılarına düşebiliriz tahmini çok abartılı olmaz. Türkiye genelinde baktığımız zaman kuraklığın özellikle stratejik ürün olan buğdaya olan etkisi bir taraftan da yüksek enflasyon nedeniyle üretici girdi fiyatlarının yükselmesi sebebiyle öngörüm, tabi bilimsel verilere dayalı öngörüler bunlar, Türkiye’de bu yıl en az yüzde 20 rekolte azalmasını beklememiz lazım. Eğer bu kuraklığın ardından Karadeniz havzasındaki Rusya-Ukrayna savaşından kaynaklanan gerilim yatıştırılıp da oradaki tahıl ve yağlı bitkiler, yağlı bitkilerin tohumları ve ham yağ çıkışı sağlanamazsa önümüzdeki kış döneminde yani eylül ayından sonra başta bölge olmak üzere Karadeniz havzasında ve Orta Doğu’da, hatta Avrupa’da ciddi yiyecek sıkıntıları, gıda sıkıntıları bizi bekliyor diyebilirim” dedi.
Prof. Dr. Orta, şu anda meteorolojik kuraklıkla birlikte zirai bir kuraklığın da yaşandığını ifade ederek, “Bunlar ardı ardına gelir. Yani önce meteorolojik kuraklık gelir. Nedir meteorolojik kuraklık? Son 20 yıl veya 30 yıllık verilerin altında yağış almaya başladıysanız bu meteorolojik kuraklık olarak adlandırılır. Bu devam ederse belirli bir süre tarımsal zirai kuraklık başlar. Bu ne demektir? Bitki kök bölgesinde onun ihtiyacı olan su depolanamayacağı için bitki bu suyu alamaz, alamayınca da gelişimini gösteremez ve beklenen miktarda ürün veremez. Şu anda bu noktadayız. Hidrolojik anlamda çok kuraklık yaşamıyoruz henüz. Hidrolojik kuraklık da yer üstü ve yer altı su kaynaklarındaki su rezervlerinin azalması. İşte barajlarda, yer altı sularında. Kış yağışlarının yoğun olması nedeniyle dediğimiz gibi barajlarımız şu anda dolu yani bir hidrolojik kuraklığa henüz girmedik. Şu anda meteorolojik kuraklık var Trakya’da ve Türkiye’de. Türkiye’de çok daha yaygın bu saydığım bölgelerin dışında. Zirai kuraklık var. Bu rekolteyi etkileyecek” diye konuştu.
“Milli Kuraklık Merkezi Kurulmalı”
Prof. Dr. Orta, kuraklığa karşı çok detaylı çalışmalar yapılması gerektiğini belirterek, şöyle devam etti: “Alternatif senaryolar üretecek bir Milli Kuraklık Merkezi kurmamız lazım. Hatta bu kuraklık merkezleri sadece bizim ülkemizde olması da yetmez. Tüm komşu ülkelerde kurulup bunların birlikte çalışması, entegre olması ve bölgesel, kıtasal anlamda çözüm alternatifleri üretmesi gerekir. Şimdi bu kuraklık merkezi neden çok önemli? En son Birleşmiş Milletler verilerine göre, şu anda 7,9 milyar civarında olan dünya nüfusunu 2050’de 9 milyar olarak bekliyorlar. Ve beslenme alışkanlıklarının değişmesi, nüfus yapısının değişmesi, şehirleşme, globalleşme, iklim değişikliği ve tüm faktörleri bir araya koyduğunuzda nüfus artışı, halihazırda ürettiğimiz gıdayı da iki katına çıkarmamız gerekiyor. Düşünün bunu hangi toprak ve hangi suyla yapacağız? Bir kere tarım alanlarını genişletmemiz mümkün değil, aksine daralıyor. Su kaynaklarının kuraklığından bahsediyoruz zaten. Ciddi bir kurak döneme giriyoruz. Mesela 2040 yılında Türkiye’nin içinde olduğu bölgede çok şiddetli bir kuraklık bekleniyor. Çok şiddetli ama. Böyle anlık gelip geçen kuraklıklar değil. O nedenle bugün itibarıyla yeraltı suyu kaynaklarını daha dikkatli kullanarak, onları rezerv olarak saklayarak, geliştirerek barajlar, göletler, su depolama yapıları yaparak kuraklığa dayanıklı bitki ve hayvan tür çeşitleri geliştirerek bunların o bölgeye, o ülkeye adaptasyonlarını sağlamak çok önemli. Bu bağlamda Milli Kuraklık Merkezi ivedilikle kurulmalı ve bütün disiplinler arası, bütün bilim alanlarındaki insanlarını, ehil insanları bir araya getirip onların özgür ortamda çalışmalarına ve çareler üretmelerine olanak sağlanmalı.”