AKP hükümetinin altı yıl bekledikten sonra Paris İklim Anlaşması'nı onaylaması ve Avrupa Birliği (AB) ile 'Yeşil Mutabakat' sürecine dahil olması, Türkiye iş dünyasındaki "yeşil dönüşüm" adımlarını da hızlandırdı. Ancak büyük holdingler şimdiden yeşil politikaları devreye alıp sıfır karbon salımı konusunda takvimler açıklarken, ekonominin yüzde 95'ini oluşturan küçük ve orta ölçekli şirketler ise henüz hangi adımları atacakları konusunda bilgisiz ve yardıma muhtaç bir durumda.
En büyük sorun ise ekonomide söz konusu dönüşümü sağlamak için yeterli kaynağın bulunmaması. Uzmanlara göre, ekonomide sancılı bir dönemden geçen Türkiye'nin kaynak bulamaması halinde, en büyük pazarı olan Avrupa'ya olan ihracatı milyarlarca dolarlık zarara uğrayabilir.
4 milyar dolarlık vergi yükü
Avrupa Parlamentosu'nun 24 Haziran 2021 tarihinde onayladığı ve "Yeşil Mutabakat" adı verilen iklim yasasına göre, AB ülkeleri karbon emisyonlarını 2030 yılına kadar yüzde 55 azaltmayı, 2050 yılına kadar ise karbon nötr olmayı hedefliyorlar. Söz konusu yasayı onaylayan ülkeler Avrupa pazarına sattıkları ürün ve hizmetlerin karbon salımını belirlenmiş standartlara göre düzenlemezse, ton başına 30 ile 50 Euro arasında ek vergi ile karşılaşacak.
Türkiye'nin yüzde 50'den fazla pay ile en büyük ihracat pazarı olan AB'deki uygulama, Türkiye'nin ihracatını da önemli oranda etkileyecek. Hesaplamalara göre, Türkiye ihracat dünyası Yeşil Mutabakat'a uyumu sağlayacak yatırımları devreye almazsa, ihracatta yıllık 4 milyar dolarlık bir vergi yükü ortaya çıkabilir.
"Türkiye gecikti ama hızlanabilir"
Bu nedenle İskoçya'nın Glasgow kentinde 31 Ekim-12 Kasım tarihlerinde yapılacak 26'ıncı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'ndan çıkacak sonuçlar Türkiye açısından da büyük önem taşıyor.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Kurucu Direktörü Prof. Dr. Güven Sak, Türkiye'nin Yeşil Mutabakat'a uyum konusunda bugüne kadar yavaş davrandığını belirterek, "Evet, biraz geciktik. Ama hükümetin 2053 hedefleri kapsamında hızlanabilir ve süreci yakalayabiliriz" diyor.
Türkiye'nin bir NATO üyesi olarak gelişmiş Batı ülkelerinde ortaya çıkan "yeşil dönüşüm" sürecinin dışında kalamayacağını ifade eden Prof. Sak, "Uluslararası rekabet gücümüzü korumak ve geliştirmek için bu yeni düzene adapte olmak zorundayız. Bizim gibi ülkelerin bu tür yoğun transformasyon süreçlerini kendi başına halletmesi mümkün değil. O nedenle karar alıcı ülkelerin yanında yer almamız gerekiyor" diye konuşuyor.
"Hazırlıklı olmazsak ekonomi ciddi şok yer"
Türkiye'nin Yeşil Mutabakat sürecine hazırlıklı olmaması halinde ekonomideki kötü gidişatın daha da vahim bir noktaya gelebileceğini kaydeden Sak, "Eğer bu değişime hazırlıklı olmazsak, ekonomimiz ciddi bir şok yiyecek. Bu şokun şiddetini, yaptığımız hazırlıkların niteliği belirleyecek. Ne kadar hazırlıklı olursak, şoku o kadar az hissedeceğiz" değerlendirmesinde bulunuyor.
Türkiye iş dünyası da bu yeni döneme hazırlık yapmaya başladı. Özellikle dev şirketleri bünyelerinde barındıran holdingler, tek tek 'yeşil' projelerini açıklıyor. Örneğin Türkiye'nin en büyük özel sektör kuruluşu olan ve Avrupa'ya ihracatta ilk sıralarda yer alan Koç Holding, geçen günlerde 2050 yılında karbon nötr seviyesine geleceğini taahhüt ettiğini açıkladı. Bünyesinde Türkiye Petrol Rafinerileri'ni (TÜPRAŞ) barındıran holdingin karbon nötr hedefine ulaşmak için kapsamlı bir program açıklaması bekleniyor. Beyaz eşya, tekstil, enerji gibi alanlarda büyük markaları olan ve AB'ye yüklü miktarda ihracat yapan Zorlu Holding ise net sıfır karbon emisyonu hedefine 2030 yılında ulaşmayı planladığını açıkladı.
KOBİ'lerin kaynak sorunu
Büyük holdinglerde durum buyken, Türkiye ekonomisinin yüzde 95'ten fazlasını oluşturan yüzbinlerce küçük ve orta ölçekli şirket ise yaşanan süreci tedirginlikle izliyor. Zira bu şirketlerin Yeşil Mutabakat'a uygun üretim yapabilmesi için gereken finansal kaynaklar ve danışmanlık hizmetleri henüz oluşturulabilmiş değil. "KOBİ'lerin hazırlığı söz konusu olduğunda, onların ilk hissedecekleri şey maliyet artışları olacak" diyen Prof. Sak'a göre, hükümetin KOBİ'ler için mutlaka kapsamlı destek mekanizmaları hazırlaması, organize sanayi bölgelerini yeşil dönüşüme uygun olarak tasarlaması gerekiyor.
"Türkiye'nin 80 milyar euroya ihtiyacı var"
Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması'nın belirlediği temiz enerji hedeflerini karşılamak için Dünya Bankası, Fransa ve Almanya'nın mali destek verdiği bir plan çerçevesinde 3 milyar 100 milyon euro kredi alması bekleniyor. Ancak bu miktar, Türkiye iş dünyasındaki dönüşümü sağlamak için çok yetersiz bulunuyor.
Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Mehmet Emin Birpınar, geçen günlerde yaptığı açıklamada, Türkiye'nin çevre ve iklim değişikliğiyle mücadele konusunda AB standartlarına gelmesi için kişi başına en az 1000 euro harcaması gerektiğini ve bunun da 80 milyar euro civarında bir para anlamına geldiğini söylemişti.
Çelik ihracatçıları tepkili
Sıfır karbon salımı standartlarının doğrudan etkilediği sektörlerin başında demir-çelik sektörü geliyor.
Sınırda Karbon Düzenlemesi'nin uygulamaya konulması ile AB'ye ihracat yapan çelik firmalarının maliyetlerinde önemli artışlar yaşanacağına dikkat çeken Çelik İhracatçıları Birliği (ÇİB) Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Aslan, "Bu durum da sektörümüzün rekabet gücünü ciddi anlamda düşürecek. Türk çelik sektörünün temsilcileri olarak Avrupa Birliği ile gerekli görüşmelerin yapılarak, ülkemizin Sınırda Karbon Düzenlemesi'ne tabi tutulmamasını talep ediyoruz" diyor.
Aslan, ayrıca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayımlanan "İklim Değişikliği ile Mücadele Raporu"nda yer alan Emisyon Ticaret Sistemi kurulduktan sonra da AB ile Türkiye arasındaki karbon fiyat farkının sektöre yansıtılmamasını talep ettiklerini vurguluyor.
"AB, Türkiye'ye daha çok yardım yapmalı"
Demir ve demir dışı sektöründe en çok ihracat yapan alt kalemlerden biri olan alüminyum da ilk etapta "Sınırda Karbon Düzenlemesi” kapsamına alınacak sektörler arasında yer alıyor.
İstanbul Demir ve Demir Dışı Metaller İhracatçıları Birliği (İDDMİB) Başkanı Tahsin Öztiryaki, yeşil dönüşümdeki kaynak sorununa dikkat çekiyor. Avrupa Birliği'nin, Gümrük Birliği üyesi olan Türkiye'yi, hem Yeşil Mutabakat'ın finansmanı hem de Sınırda Karbon Düzenlemesi konularında üçüncü ülkelerden ayrı tutması gerektiğini vurgulayan Öztiryaki, "AB'deki sanayicilere Yeşil Dönüşüm için yeni yıllık süreçte 1,1 trilyon euronun üzerinde bir kaynak ayrılmakta iken ülkemize sunulan kaynakların çok daha sınırlı kalması haksız bir rekabet yaratacaktır. AB'nin Türkiye'ye karbon salınımını azaltma noktasında var olanın dışında ayrı bir kaynak sağlaması gerekiyor" diye konuşuyor.