Mutfak bahçeleri iklim değişikliğiyle mücadele edebilir mi?

Bahçenizde kendi sebze ve meyvenizi yetiştirmenin çevre dostu bir hareket olduğuna şüphe yok. Ancak bu aynı zamanda iklim değişikliğiyle mücadele için önemli bir silah da olabilir.

Mutfak bahçeleri iklim değişikliğiyle mücadele edebilir mi?

Bangladeş'in Sylhet bölgesinde yaşayan bir topluluğun başına gelenler, bunu haklı çıkarır nitelikte. Mevsimsel yağışların erken gelmesi sonucu, bu topluluğun hem gıda hem de geçim kaynakları olan pirinç mahsulleri zarar görmüştü.

Nisan 2017'de yağışlar başlamış ve pirinç tarlaları sular altında kalmıştı. Halbuki sağanak yağışların normalde iki ay sonra başlaması bekleniyordu.

Çiftçiler neredeyse bütün mahsullerini kaybetmiş, hem gıdalarından hem de gelirlerinden olmuşlardı.

Bilim insanları iklim değişikliğinin insanların yetiştirebileceği mahsulleri ve dolayısıyla yiyeceklerindeki besinleri etkilemeye başladığını belirtiyor.

Almanya'da Heidelberg Üniversitesi'nde iklim değişikliği ve sağlık alanında çalışan Profesör Sabine Gabrysch, "Bu insanlar iklim değişikliğine yol açacak hiçbir şey yapmadılar, şimdi böyle şeyler yaşıyor olmaları büyük haksızlık," diyor.

Nobel Vakfı tarafından Berlin'de düzenlenen bir sağlık ve iklim değişikliği konferasında BBC'nin sorularını yanıtlayan Prof. Gabrysch, "Bu halklar iklim değişikliğinden bire bir etkileniyorlar, çünkü geçim kaynakları ve besinlerini kaybediyorlar. Bu durumdan en çok zararı da çocukları görüyor. Hızla büyüyorlar ve büyüme süreçlerinde besine ihtiyaçları var," diye konuşuyor.

Gabrysch, yağışların erken bastırmasından önce bile Bangladeş'in bu yöresindeki kadınların üçte birinin normalden daha zayıf olduğunu, çocukların da yüzde 40'ının kronik olarak yetersiz beslendiğini belirtiyor.

"İnsanlar zaten bir uçurumun kenarında duruyorlar, birçok hastalığın pençesindeler, kendilerini koruyabilecek durumda değiller. Hayatta hiçbir garantileri yok," diyor.

Prof. Gabrysch, Sylhet bölgesindeki sellerin etkilerini araştıran bir çalışmayı yürüyor ve yöredeki köylerde bulunan 2 binden fazla kadınla görüşmeler yapıyor.

Bu kadınların yarısının ailesinin sellerden ağır şekilde etkilendiğini belirtiyor. Birçoğu içine düştükleri açmazla baş edebilmek için borç para arayışına girmiş, çoğu tefecilerden yüksek faiz karşılığı para almış ve borç batağına sağlanıp kalmışlar.

Araştırmayı yürüten ekip, buradaki halkı kendi bahçelerini ekip biçmeleri ve yüksek irtifadaki tarlalarda kendi meyve-sebzelerini yetiştirmeleri, tavuk besleyebilmeleri için eğitmeye başladı.

Prof. Gabrysch, "Kaybettikleri pirinç hasatının yerini tutacağını sanmıyorum, çünkü bütün geçimlerini bundan sağlıyorlar. Ama yine de onlara bir derece yardımcı olabileceğimizi düşünüyorum," diyor.

Ancak pirinç ve gelişmekte olan ülkelerdeki insanların büyük oranda geçimlerini bağladığı bu gibi nişastalı ürünler yetişmeye devam etseler dahi iklim değişikliği sonucunda geçmişte olduğu kadar besleyici olmuyorlar.

Washington Üniversitesi'nin Küresel Sağlık bölümünden Profesör Kristie Ebi, pirinç, buğday, arpa ve patates gibi ürünlerde artık çok yüksek karbon diyoksit oranlarına rastlandığını belirtiyor. Bu, bu ürünlerin yetişmek için daha az suya ihtiyaç duydukları anlamına geliyor. Bu nedenle de topraktan yeterince besin toplamaları mümkün olmuyor.

Prof. Ebi'nin ekibi, yaptıkları araştırma sonucunda, üzerinde çalıştıkları pirinç mahsullerinde yüzde 30 oranında daha az B vitamini görüldüğünü tespit etti. Hamile kadınlar için son derece önemli olan folik asit oranlarında da büyük azalma görülüyordu.

Ebi, "Bangladeş her ne kadar geçmişe göre daha müreffeh bir ülke olsa da, bugün dahi ülkede tüketilen dört kaloriden üçü pirinçten sağlanıyor," diyor.

"Birçok ülkede, nişastalı gıdalar insanların günlük yiyecek tüketiminin önemli bir bölümünü oluşturuyor. Bu nedenle, bu gıdaların daha az besleyici olması çok ciddi sonuçlar doğurabilir."

Prof. Ebi, giderek ısınan bir dünyanın bulaşıcı hastalıklara da daha açık olacağı uyarısında bulunuyor:

"Sivrisineklerin taşıdığı hastalıklar çok büyük risklere yol açabiliyor. Ayrıca ishalli hastalıklar, salgın hastalıklar da büyük risk oluşturuyor.

"Gezegenimiz ısındıkça, bu hastalıkların coğrafi erişebilirlikleri de değişiyor, mevsimleri uzuyor. Dolayısıyla bu salgın hastalıkların yayılması, bulaşması oranı da artıyor.

"Bu hastalıklar temelde özellikle çocukları etkiliyor. Özellikle anne ve çocuk sağlığı konusunda çok endişeliyiz, çünkü en büyük tehdit altında olanlar anneler ve çocuklar. İklim değişikliğinin sonuçlarından en çok onlar etkilenecek."

Dünyada tropik bölgelerde görüldüğü düşünülen kimi hastalıklar, artık kuzeye doğru kaymaya başladı.

Örneğin, Almanya'da ilk kez bu yıl sivrisineklerle taşınan Batı Nil virüsüne rastlandı.

Sabine Gabrysch, "Bulaşıcı hastalıkların yayılması, insanların iklim değişikliğinin bizi nasıl doğrudan etkilemeye başladığını görmelerini sağlıyor," diyor.

Nobel ödüllü Peter Agre de iklim değişikliği sonucunda hastalıkların baş gösterdiği bölgelerin değişmeye başladığına dikkat çekiyor. Kimi hastalıklara eskiden görüldükleri bölgelerde rastlanmıyor, kimi hastalıklar ise yeni bölgelerde ortaya çıkıyor. Özellikle de Güney Amerika ve Afrika'da görüldüğü üzere, sıcaklıklar arttıkça hastalıklar da yüksek irtifalı bölgelere kayıyor.

Tropik bölgelerde yaşayan halklar, hastalıklardan korunmak amacıyla yüksek alanlara yerleşiyorlardı. İklim değişikliği sonucu yaşanan ısınma, şimdi onların da tehdit altında olacağı anlamına geliyor.

2003 yılında Nobel Kimya Ödülü alan Prof. Agre, kaybedecek zaman olmadığını, çünkü sıcaklıklar arttıkça hastalıkların da yer değiştireceğini söylüyor.

"Herkes, burada olmaz, bizim başımıza gelmez diye düşünüyor. Üzgünüm, herkesin başına her şey gelebilir," diyor.

aslı

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER