Marmara Gölü'nün 2017'den itibaren koruma altına alındığını belirten Avukat Cem Altıparmak, "Bu hukuken mümkün değildir. Sulak alanların korunmasına dair yönetmelik; bu alanların başka bir amaç ile kullanılamayacağını, ekolojik karakterinin değiştirilemeyeceğini, bir tahribat meydana gelirse de bunun geriye döndürülmesini şart koşuyor" dedi.
"Ulusal Öneme Sahip Sulak Alan" tescilli, "kuş cenneti" olarak da bilinen Marmara Gölü'nün yüzde 98,18'i kurudu. Kuruma sonrası Manisa Valiliği, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) arasında imzalanan iş birliği protokolü ile kuruyan göldeki 35 bin dekarlık alan, ocak ayında organik tarıma açıldı. Manisa Valiliği de 21 Şubat'ta proje için "ÇED gerekli değildir" kararı verdi. Doğa Derneği, WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Salihli Çevre Derneği, Akhisar Çevre Derneği, Manisa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma ve Çevre Derneği ve göl çevresinde oturanlar ise kararın durdurulması ve yargılama sonunda iptali için Manisa Valiliği'ne karşı dava açtı.
"Koruma altına alınmış"
Marmara Gölü'ndeki kurumanın yalnızca iklim değişikliğinden kaynaklanmadığını belirten Avukat Cem Altıparmak, şöyle dedi:
"2011-2012 yıllarından itibaren Gördes Barajı'nın yapılması ile göle su sağlayan en önemli kaynak olan Gördes Çayı, su taşıyamaz hale geldi. Göl, 10 yıllık süreç içerisinde, 2020'nin başlarında tamamen kurumuş hale geldi. Bu göl aslında sulak alanların korunmasına yönelik Ramsar Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ne göre; 2017'den beri ulusal öneme haiz ve sulak alan olarak koruma altına alınmış. Kuruyan göl alanında tarım yapılması için bir protokol imzalanıp, göl alanı tarıma açıldı. Bu hukuken mümkün değildir. Sulak alanların korunmasına dair yönetmelik; bu alanların başka bir amaç ile kullanılamayacağını, ekolojik karakterinin değiştirilemeyeceğini, bir tahribat meydana gelirse de bunun geriye döndürülmesini şart koşuyor."
"Balıkçılar var olma haklarını savunuyor"
Marmara Gölü ile ilgili daha önce de 2 farklı dava açıldığını belirten Altıparmak, balıkçı kooperatifinden talep edilen kiranın ve iş birliği protokolün iptali için de hukuki sürecin işlediğini anlattı. Balıkçılık ile uğraşan kooperatif üyelerinin bütün hayatını gölden kazandıklarını vurgulayan Altıparmak, "Bu balıkçıların birdenbire bütün varoluş sebepleri, ortadan kalkmış; çünkü göl kurumuş. Bu insanlar, var olma haklarını savunuyor. Gölün tekrar suyla kavuşmasını ve yeniden geçim ekonomisi olarak balıkçılık yapmak istiyorlar. Diğer çevre koruma dernekleri, doğa ve doğal hayatı koruma vakıfları, kuş gözlemleri yapıyor ve her dönem biyolojik çeşitliliği raporlandırıyor. Gölün yok olması ile varlık sebepleri ortadan kalkıyor. Bu yüzden davacı oluyorlar. Yöresel çevre dernekleri de kendi hayatlarının bir parçası olarak gölü korumak istiyor" diye konuştu.
"Lidya efsanelerine konu olmuş"
Marmara Gölü'nün binlerce yıllık bir geçmişi olduğunu vurgulayan Altıparmak, "Erken Tunç Çağı zamanlarına kadar Lidya efsanelerine konu olmuş bir gölden bahsediyoruz. Efsaneye göre; bu gölün hiç kurumayacağı söylenir. Tarihçi Heredot bölgeye yaptığı ziyarette, bu inancı ifade eder. Bu gölün tarihsel bir geçmişi var. Her zaman bölgede yaşam kaynağı olmuş. Canlıların evi haline gelen, ekolojik çevresel açıdan korumak zorunda olduğumuz bir göl. Şu anda kuruduğu için tarımsal üretime başlandı. Binlerce yıldan beri var olmuş bu gölün kurumasına izin vermemeliyiz" dedi.