Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), TBMM İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı rapora şerh düştü.
Komisyon, beş siyasi partinin uzlaşması sonucu küresel iklim değişikliğinin etkilerinin en aza indirilmesi, kuraklıkla mücadele ve su kaynaklarının verimli kullanılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, 4 Şubat 2021’de kurulmuştu. Hazırlanan rapor önümüzdeki günlerde Meclis Başkanlığı’na sunulacak.
Rapor haline de getirilen muhalefet şerhinde, Türkiye’nin 2053 olarak açıklanan “sıfır emisyon” hedefinin 2050 olarak güncellenmesi, plastik çöp ithalatının yasaklanması, acilen “su ve iklim yasası çıkarılması”, kömürden çıkılması ve mevcut termik santrallerin “adil dönüşüm” ile 2035 yılına kadar kapatılması istendi. Rapor, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘na da sunulacak.
‘Uzmanlar bakanlıkları koruma refleksiyle hareket etti’
Komisyonun CHP Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Murat Bakan, Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, Manisa Milletvekili Vehbi Bakırlıoğlu ve Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu imzalı muhalefet şerhinde; komisyon kurulduktan sonra yapılan çalışmalarda bakanlıktan gelen uzmanların bağlı bulundukları politikaları koruma refleksiyle hareket ettikleri ve sivil toplum kuruluşlarının görüşlerine başvurmaktan kaçınılması sonucu farklı kesimlerin görüşlerinin rapora yansımadığı vurgulandı.
İklim aktivistleri, gönüllü çevrecilerin dinlenmesi taleplerinin dikkate alınmadığı, başta Ankara, İstanbul, İzmir Büyükşehir Belediyeleri olmak üzere yerel yönetimlerin, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği dahil meslek örgütlerinin de görüşlerinin alınmaması eleştirilen şerhte, bu nedenle de raporun Tarım ve Orman Bakanlığı görüş ve önerilerinin ağırlıklı olması sonucunu yarattığına dikkat çekildi.
Şerhte iklim krizi ile ilgili konu başlıklarının raporda eksik bırakıldığı gerekçesiyle iklim krizinin azaltım ve uyum ayağında önemli olan bazı konular ile uzman görüşlerine yer verildi.
CHP’nin muhalefet şerhinde komisyon çalışmalarına ilişkin eleştiriler, iklim ve çevre sorunlarına ilişkin tespitlerin yanı sıra iklim kriziyle mücadeleye ilişkin çözüm önerileri yer aldı.
İlk hedef: Kömürden vazgeç!
Paris Anlaşması ve AB’nin 2019 Aralık ayında açıkladığı Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde kömürden çıkışın zorunluluk olduğunu belirten CHP’nin muhalefet şerhinde, “Türkiye, artık iklim kriziyle mücadele ve uyum konusunda samimi olduğunu göstermek zorundadır” denildi.
Ekonomisi kömüre dayalı yerlerde adil dönüşümü sağlanması gerektiğinin üstünde duran CHP, Zonguldak örneği üzerinden yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
- Zonguldak’ın alternatif ekonomileri geliştirecek şekilde yeniden tasarlanması;
- İşçiler için adil geçiş fonu oluşturulması;
- İklim dostu girişimci ve üreticiye hibe, kredi, vergi indirimi, işletme bilgisi & kapasite artırımı vb. Teşvikler verilmesi;
- Enerji dönüşümünün öncelenmesi;
- Yenilenebilir enerji alanında istihdam olanaklarının yaratılması ve mesleki eğitimlerin verilmesi;
- Özellikle kömürle bağlantılı sektörlerde çalışanlar için bu eğitimlerin öncelenmesi ve ücretsiz gerçekleştirilmesi;
- Kömür nedeniyle atıl ve kirli duruma gelen arazilerin rehabilitasyonu, şehre yeniden kazandırılması, gibi tedbirlerin acilen hayata geçirilmesi gerekmektedir.
‘Mega projeler, madenler, santraller geri dönülemez yıkım yarattı’
İklim krizinin Türkiye’ye etkileri anlatılan ve 2020’nin son 50 yılın en sıcak sonbahar mevsimi olduğu, yağış ortalamasının normalin yüzde 13 altında kaldığı belirtilen muhalefet şerhinde, iktidarın çevreyi koruma ve iklim kriziyle mücadelede en arka saflarda yer aldığı bunun en önemli nedenlerinden birisinin 19 yıllık AKP iktidarının “ekolojik yıkım politikalarından kaynaklandığı” savunuldu:
“Türkiye’nin dört bir yanında mega projeler, madenler, termik santraller, hidroelektrik santraller (HES) ve jeotermal enerji santraller (JES) geri dönülemez bir ekolojik yıkıma yol açmıştır” ifadeleri kullanılan şerh raporunda, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 41 milyon 196 hektar olan tarım arazilerinin 2020’de 3 milyon 484 hektar azalarak, Belçika büyüklüğünde bir alanın kaybedildiği vurgulandı:
“Orman Kanunu‘nda, 1956’dan 2003 yılına kadar 15 kez, 2003’ten 2021’e kadar 29 kez değişikliğe gidilmiştir. Orman alanları hızla parçalanarak küçük alanlara dönüşmüş, ormanlar odun üretim merkezi olarak görülmeye başlanmıştır. İstanbul Havalimanı için en az 13 milyon ağacın kesildiği ve kesilen ağaçların yaklaşık 6 bin 500 hektarlık bir alan olduğu açıklanmıştır. Bu alanda yaşayan tüm yaban hayat canlıları, ağaçlar, hayvanlar, bitki türleri evlerinden yerlerinden olmuş ya da yaşamını kaybetmiştir.”
Kanal İstanbul eleştirisi: Karadeniz ve Ege’nin ekolojisi değişecek
Muhalefet şerhinde, Kanal İstanbul projesinin yaratacağı ekolojik krize de dikkat çekildi. Proje ile bölgedeki 134 milyon metrekare tarım alanının yok edileceği ve bu alanın 83 milyon metrekaresinin yapılaşmaya açılmasının planlandığı ifade edildi:
“İstanbul’un su kaynağı, Sazlıdere Barajı‘nı ve Terkos Gölü‘nün su toplama havzasının da yok olmasına neden olacak projeden etkilenecek toplam orman arazisi büyüklüğünün 13 bin 400 hektar olduğu ve 394 bin ağaç kesileceği öngörülmektedir. Uzmanlar, projeyle sadece Marmara‘nın değil bu denize komşu olan Karadeniz ve Ege Denizi‘nin de ekolojisinin tamamen değişeceğini, projenin başlamasıyla bölgenin on yıllar boyunca bir hafriyat ve inşaat sahası olacağını ve bunun daha fazla fosil yakıt ve sera gazı salımı anlamına geleceği uyarısında bulunmaktadır.”
Maden ruhsatları
Madencilik faaliyetlerinin doğa, tarım, su varlıkları ve kültürel mirası yok etme tehdidiyle karşı karşıya bıraktığı vurgulanan şerhte, Kazdağları’nın yüzde 79’u, Ordu ilinin yüzde 79’u, Muğla‘nın ise yüzde 59’unun madenlere ruhsatlandığına dikkat çekildi:
“Kârı şirketlere, dönüşü olmayan zararı ise ülkemizin bugününe ve geleceğine yükleyen anlayış sonucu, ülkemizin dört bir yanında su kaynaklarını, ormanları, tarım arazilerini, meraları, zeytinlikleri ve hatta binlerce yıllık arkeolojik mirası hiçe sayılarak sürdürülen vahşi madencilik, çevre felaketlerine ve geri dönüşü olmayan ekolojik yıkıma neden olmuştur.”
Kuraklık ve su kıtlığı
Kuraklık ve su kıtlığına ilişkin saptamalara da yer verilen muhalefet şerhinde Türkiye’nin kişi başına kullanılabilir su miktarı açısından su sıkıntısı çeken ülkeler arasında yer aldığı belirtildi.
Kuruyan göllere dikkat çekilen muhalefet şerhine göre, Marmara Denizi büyüklüğünde 300’e yakın göle sahip olan Türkiye’deki göllerin yüzde 60’ının kuruduğu, küçüldüğü veya kirlilik nedeniyle göl olma özelliğini kaybetti.
Buna göre, Beyşehir Gölü‘nün derinliği 26 metreden 6 metreye, Eğirdir Gölü‘nün derinliği de 14 metreden 5 metreye düştü. Ayrıca göçmen kuşların konaklama alanı olan birçok göl yok olduğu veya yok olma tehdidiyle karşı karşıya kaldı.
Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü’nün Su Riski Atlası’nda Türkiye’nin 32. sırayla, ikinci en yüksek riskli kategoride “yüksek derecede su sıkıntısı çeken ülkeler” arasında yer aldığı anımsatılarak, aynı rapora göre Türkiye’nin Türkiye’de su stresi seviyesinin 2040’ta yüzde 80’lere kadar ulaşacağını ifade edildi.
‘Türkiye iklim kriziyle yüzleşip, radikal kararlar almalı’
“Gıda güvenliğinin önemi her geçen gün artarken ülkemiz, iklim krizi gerçeğiyle yüzleşip gerekli tedbirler için radikal kararlar almak zorundadır” denilen şerhte “İklim acil durumundan dolayı yakın gelecekte bizi bekleyen gıda krizine karşı hazırlıklı olmak için gıda üretimi, gıda güvenliği ve gıda tedariki konularında hatalı uygulamalardan vazgeçip, hızla ulusal gıda politikamızı belirlemeliyiz” ifadeleri kullanıldı.
Glasgow eleştirisi
CHP’li üyeler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Glasgow’da yapılan BM İklim Değişikliği Konferansı‘na (COP26) katılmamasını da eleştirdi.
Erdoğan’ın, konferansın sürdüğü 9 Kasım’da Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu hizmet binası ve enerji santralleri açılış törenine katıldığı ve burada “Ağaç bahanesiyle vizyon projelerimize kastedenlere nasıl fırsat vermediysek çevre diyerek enerji hamlemizi dinamitlemeye çalışanlara meydanı boş bırakmayız” sözleriyle önceliğini enerji politikalarına verdiği ifade edildi.
‘Türkiye Avrupa’nın çöp sömürgesi oldu’
Plastik atıkların yarattığı kirliliğe ilişkin değerlendirmelere de yer verilerek, Türkiye’nin Avrupa’nın en büyük plastik atık alıcısı ülkesi haline geldiği belirtildi; “Bu iktidar döneminde Avrupa’dan gelen plastik atık miktarı -özellikle son 15 yılda- 173 kat artmıştır. Türkiye, deyim yerindeyse Avrupa’nın çöp sömürgesi haline gelmiştir” denildi.
Almanya’dan ithal edilen 141 konteyner çöpün Türkiye limanlarında beklediğine dikkat çekilerek, en büyük kirleticilerden birisi olan plastik çöp ithalatının yasaklanması önerisine yer verdi.
‘Kömür çıkılmalı, adil dönüşüm sağlanmalı’
CHP’nin muhalefet şerhinde, iklim krizi ile mücadele konusunda yer alan önerileri ise şöyle:
- Türkiye 2050 Net Sıfır Emisyon Hedefini açık, net ve gerçekçi bir şekilde 2030 ve 2050 ara hedeflerini beşer yıllık dilimlerde ortaya koymalıdır. Bu kapsamda yeni ormanların kurulması, muhtemel kuraklık ve rüzgârın azalması göz önünde bulundurularak, hidroelektrik ve RES’lerde enerji üretiminde yaşanabilecek aksaklıklara karşı güneşe dayalı yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilmesi, elektrikli araba üretimi, enerji verimli akıllı bina yapımı gibi başlıklardaki vizyonunu ortaya koymalıdır.
- Türkiye, ivedilikle kömürden çıkış yol haritasını belirleyip, açıklamalı ve bunun için eyleme geçmeli, fosil yakıtlara dayalı termik santrallerden vazgeçmeli, biyo kütle gibi yakma teknolojisine dayalı santraller ile ilgili yasal düzenlemeleri hayata geçirmelidir. Mevcut santrallerin “Adil Dönüşüm” ile 2035 yılına kadar kapatılacağını taahhüt etmelidir.
- Kömüre verilen teşviklerin durdurulması ve fosil yakıt kullanımının etkili vergilendirilmesi sağlanmalıdır.
‘Su, biyolojik çeşitlilik ve iklim yasası gecikmeden çıkarılmalı’
- Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Karbonsuzlaşma yol haritasına ulusal menfaatler gözetilerek mümkün olduğunca sadık kalınmalıdır.
- Türkiye’nin Paris Antlaşması’na uygun olarak, ülke beyanını hazırlayarak vermesi bu beyanda karbon emisyonunu azaltım hedeflerini güncellemesi gerekmektedir.
- Su Yasası, Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasası, İklim Yasası TBMM’de tam mutabakat ile gecikmeden çıkarılmalıdır.
- İklim Krizi ile mücadelede azaltım ve uyum aşamalarında Türkiye’nin elini zayıflatacak yasal mevzuat taranıp, gerekli değişiklikler yapılmalıdır.
- Madencilik, taş ocakları, yanlış arazi kullanımı ile yapılacak her tür projenin hem ormanlara hem su kaynaklarına zarar vermesini önleyecek yasal mevzuat değişiklikleri yapılmalıdır. Sayıştay raporlarında da yer aldığı üzere, Bakanlıkların denetimsizliği kaynaklı doğa talanı önüne geçilmelidir.
- ÇED raporlarında sağlık etki değerlendirmesi genelde göz ardı edildiğinden Sağlık Etki Değerlendirmesi (SED) düzenlemesinin yasal mevzuatı hayat geçirilmelidir.
- Türkiye, doğa dostu teknolojilere yatırım yapmalı ve geleceğin 58 teknoloji alanı içinde önemli yer tutan çevre ve gıda teknolojilerini desteklemelidir. Bu alanlarda Türkiye’nin teknoloji takipçisi değil, teknoloji lideri olma olanağını kaçırmaması sağlanmalıdır.
- Sanayi sektörünün, özellikle de KOBİ’lerin döngüsel ekonomiye uyum sağlayabilmeleri için, destek sağlanmalıdır.
‘Tüm yeni binalar karbon nötr olmalı’
- İklim finansmanı kapsamında, Merkez Bankası, Borsa İstanbul, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ve Türkiye Bankalar Birliği (TBB) gibi kurumların ve bankaların, kararlarını Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı gözeterek vermesine yönelik kapsamlı düzenlemeleri yapması gerekmektedir.
- İnşaat sektörü 2021 Bina ve İnşaat İçin Küresel Durum Raporu’na göre enerji kullanımın yüzde 36’sından karbon salımının yüzde 37’sinden sorumlu sektör olarak enerji tüketimi ve karbon salımına neden olan kaynakların dönüşümü konusunda desteklenmelidir.
- Binaların ısıtma, soğutma, iklimlendirme ve aydınlanması konusunda enerji verimliliğini sağlayacak uygulamalar hayat geçirilmeli, bu konuda yasal mevzuat düzenlenmelidir. Mevcut binaların karbon emisyonunu azaltacak tedbirler alınmalı 2030 yılından itibaren yapılacak tüm yeni binalar karbon nötr olmalıdır.
- Şehirler sera gazı emisyonlarından hem sorumlu hem de iklim krizinden en çok etkilenecek yerleşimler olduğundan şehir planlamalarında bunun göz önünde bulundurularak tasarlanması ve iklim dirençli şehirler hine getirilmesi için çalışmalar yapılması gerekmektedir.
- Şehirlerin imar planlarına bakanlıkların müdahale etmesini önleyecek yasal mevzuatta düzenleme yapılmalıdır.
- Demir-çelik, çimento gibi yoğun karbon salımına neden olan sektörlerde karbon emisyonunu azaltacak tedbirler alınmalı yüksek teknoloji, düşük emisyon hedefi ile hareket edilmelidir. Mavi ve yeşil hidrojen teknolojilerine yönelmeli, böylelikle ülkemizin karbon emisyonları düşürülürken aynı zamanda yaratılan düşük emisyon değerleri ile sektörün dünyada rekabet gücü artırılmalıdır.
- Akıllı ve doğa dostu ulaşım sistemleri, bisiklet kullanımı teşvik edilmeli yeni planlanan tüm yollarda bisiklet yolu zorunluluğu getirilmeli, ulaşımda bisiklet, elektrikli araba ve tren kullanımı vergisel bakımdan teşvik edilmelidir. Yaya ulaşımı teşvik edilmelidir.
‘İklim müzakerecileri yetiştirilmeli’
- Kültür ve Turizm Bakanlığı iklim krizi konusunda bir bilinç ve farkındalığa sahip değildir. İklim krizinin dünyanın öncelikli sorunu olduğu bir tarihsel süreçte Çeşme Turizm Projesi gibi doğa ve iklim düşmanı bir projenin planlanmış olması bunun en somut göstergesidir. Turizm sektörünün Türkiye’nin karbon emisyonuna katkısı olduğu gibi iklim krizinden de en çok etkilenecek sektörler arasında turizm sektörü gelmektedir. İklim krizinin turizm sektörüne etkisini ve risklerini belirlemek ayrıca sera gazı emisyonlarında da azaltım sağlamak için kısa, orta ve uzun vadeli bir planlama ve çalışma yapmak gerekmektedir.
- İklim krizi ile mücadelede, ülkemizin jeolojik ve jeomorfolojik yapısı, tarihi ve kültürel mirasının da ön plana çıkarılabileceği Jeopark ve Jeo turizmin geliştirilmesi için, çalışmalara ağırlık verilmelidir.
- Tarımda kullanılan su miktarının fazlalığı göz önünde bulundurularak alınacak önlemlerden biri de vahşi sulamadaki su kayıplarına çözüm olan “yağmur ve damlama su sistemlerinin” teşvik edilmesidir. Bu bağlamda “yağmur ve damlama su sistemlerinin” kredi ile desteklenmesinin yanı sıra, TARSİM sigorta kapsanma alınarak olası afetlerden etkilenmemesinin sağlanması, çiftçiyi su verimliliği konusunda teşvik edici olacaktır.
- İklim krizine karşı kırılgan kesimlerin sosyo-ekonomik gereksinimlerini karşılayacak politikalar geliştirilmelidir.
- İklim müzakerelerini yürütmek için iklim müzakerecilerinin yetişmesine önem verilmelidir.
- İklim krizinin azaltım ve uyum aşamalarında yediden yetmiş yediye eğitime önem verilmelidir.
- Türkiye genelinde sayıları 700’ü geçmeyen küçük sanayi siteleri çatılarında da fabrika çatılarında da kolay uygulanabilecek çatı GES’lerinin gerek sanayi gerekse bireysel kullanımda hayata geçirilmesinin teşvik edilmesi gerekmektedir.
- Fridays For Future, Extinction Rebellion, Avaaz vb grupların Türkiye’de savunucusu iklim aktivisti çocuk ve gençlerin fikirlerinin dinlenmesi, geleceğin kuşaklarını teknoloji ve inovasyon konusunda hem yetiştirmek hem de desteklerinin alınması gerekmektedir.
- Bazı Bakanlıkların komisyon toplantılarında gerçekleştirdikleri sunumlarda iklim krizi ile ilgili eylem planlarının hazır olduğu, ancak, planların çoğunda eyleme geçilmediği anlaşılmakta olup, eyleme geçilenlerde de bir izleme ve değerlendirme raporu olduğu bilgisine ulaşılmamıştır. Gelişme ve değişimleri görebilmek için izleme ve değerlendirme raporları düzenli tutulmalıdır.
- ‘2053 için, net sıfır emisyon’ derken, karbon yutak alanlarımız olan ormanlarımızın, denizel ekosistemlerimizin, yok edilmesine son verilerek iklim krizi ile mücadelenin eylem planlarında kalmaması sağlanarak, iklim adaleti için acilen eyleme geçilmelidir.
- Türkiye’nin iklim mücadelesinde Avrupa Birliği’ne karşı elini zayıflatan 4000 megavatlık ithal kömüre dayalı kömür santrali tasarımından vazgeçmesi ve 2030’a kadar kömürden çıkış yol haritasını tesis etmesi gerekmektedir.
- Gerek iklim krizinin azaltım gerekse uyum aşamasında alınacak tedbirler esas alınarak; bu konunun öncelikli ve tüm politikaların üzerinde görülerek, tüm siyasi partilerin, uzmanların, sivil toplum kuruluşlarının, meslek odalarının, iş dünyasının, sendikaların görüşlerinin alınarak eyleme geçilmesi ve bu kapsamda gerekli yasal düzenlemeleri yaparak ivedilikle hayata geçirmek zorundayız.