Paris Anlaşması gereği iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında yeryüzü sıcaklık artışının bu yüzyıl sonuna kadar 20C ile sınırlandırılması gerekiyor. Bu hedefe ulaşmak için uygulanması gereken politikaların başında ise karbon vergisi geliyor. Türkiye’de toplumun bu konuda ne düşündüğünü ortaya koymak için gerçekleştirilen “Türkiye Toplumunun Ulusal ve Uluslararası Karbon Vergisine Verdiği Destek ve Vergi Gelirlerinin Harcanmasına İlişkin Tercihleri” araştırmasının sonuçları açıklandı.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Çevre, Enerji ve Sürdürülebilirlik Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ayşe Uyduranoğlu ve BİLGİ İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serda Selin Öztürk tarafından yürütülen çalışma, 12 ilde iklim krizinin neden olacağı çevresel faktörleri bilen, 18 yaşından büyük 714 kişi ile yapılan görüşmeler sonucunda ortaya çıktı. Buna göre toplumun karbon salımının azaltılması için uygulanabilecek uluslararası karbon vergisini “elde edilen gelirin Türkiye’de harcanması” koşuluyla desteklediği kaydedildi.
PARANIN NEREYE KULLANILACAĞINDAN EMİN DEĞİLLER
Karbon verigisinin ulusal bazda toplanması halinde desteklenmediğini açıklayan Doç. Dr. Serda Selin Öztürk, “İnsanların karbon vergisine destek verirken, ülkenin makroekonomik ve finansal durumundan bağımsız olmadığını görüyoruz. Ulusal bazda yapıldığında halk ‘bu verginin nereye gideceğinden emin olamıyorum’ diyor. Çünkü insanlar vergiye önyargı ile yaklaşıyorlar . Bunun nereye gideceğini bilmeden de çok fazla destek vermek istemiyorlar. Uluslararası ölçekte uygulandığında ise bütün ülkeler buna katılacaksa o zaman verilen destek artıyor. Ulusal bazda destek verenlere bakarsak ankete katılanların 5’te 3’ü karbon vergisini desteklemiyor. Ama uluslararası bazda aynı soruyu tekrarladığımızda eşit dağılım var” dedi.
Katılımcılara toplanan verginin ‘nasıl dağıtılmasını istiyorsunuz’ diye sorulduğunda, ‘her ülke fonda ne kadar para topladıysa, o paranın hepsi kendi ülkesine aktarılsın’ cevabını aldıklarını ifade eden Doç. Dr. Serda Selin Öztürk, “Diğer seçeneğimiz ise paranın bütün ülkelere eşit şekilde dağıtılmasıydı. Ama ‘eğer biz fazla para topladıysak bu benim ülkem için kullanılsın’ deniliyor. Bu da ülkemizdeki insanların taşıdığı makroekonomik ve finansal kaygıların bir göstergesi” şeklinde konuştu.
ROBOTLAŞMA VE İŞSİZLİK, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİ GERİDE BIRAKTI
Doç. Dr. Serda Selin Öztürk sözlerini şöyle sürdürdü: “Hangisi yeni çağın en büyük problemi diye sorduk. Şıklardan bir tanesi robotlaşma çağı ve işsizlik, diğeri de iklim değişikliğiydi. Biz insanların iklim değişikliğine daha fazla tepki vermelerini bekliyorduk ama gördük ki robotlaşma çağı ve işsizlik hala çok büyük sorun teşkil ediyor."
KARBON SALIMINDA 17’NCİ SIRADAYIZ
Türkiye’nin sera gazı salımı yüksek ülkeler listesinde 17’nci sırada olduğunu ve iklim değişikliğini tetikleyen bu durumun hem ekonomi hem de insan sağlığı açısından sakıncaları olduğunu belirten Doç. Dr. Ayşe Uyduranoğlu ise, “ Yenilenebilir enerjiye yatırım yaptığımız zaman salımlarımız düşecektir. Bir diğeri ise, enerji tasarrufunu teşvik etmektir. Bu da halkta iklim değişikliğine karşı bir bilinç oluşturmaktan geçer. Bu iki farklı politikanın aynı anda uygulanması durumunda sera gazı salımlarımızda azalma gerçekleşecektir” ifadelerini kullandı.
26 YILDA İKİ KATA YAKIN ARTIŞ
Türkiye, Çin, Hindistan gibi ülkelerin sera gazı salımı azaltım sorumluluğunu alması gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Uyduranoğlu, “İklim riski, uluslararası bir sorundur. Avrupa Birliği gibi bir grup ülkenin çabasıyla çözümlenebilecek bir sorun asla değildir” dedi. Türkiye’nin 1990 yılı kişi başı sera gazı salımı 3,77 iken, 2016 yılında bu oran 6,3’e çıktı.
Güncelleme Tarihi: 10 Temmuz 2019, 21:41