Yıllardır düzenli olarak satın aldığınız deterjanların büyük çoğunluğunun, evinizi temizlerken çevreyi kirlettiğini, ardında soluduğunuz havaya karışan kimyasallar bıraktığını biliyor muydunuz? Çevre kirliliği deyince gözümüzün önüne çöp yığınları, nehirlere karışan endüstriyel atıklar, bacalardan havaya karışan duman gibi sahneler gelse de zamanımızın %80-90’ını geçirdiğimiz kapalı alanlar açık havadan daha büyük riskler taşıyor.
Amerika Birleşik Devletleri Çevre Koruma Ajansı’nın (EPA) bu yıl yayınladığı bir rapor ev ve işyeri gibi kapalı alanlardaki havanın dış mekânlara oranla 2 ila 5 kat daha kirli olduğunu ortaya koyuyor. Bu kirliliğe yol açan temel nedenler ise havalandırma yetersizliği, toksik maddeler içeren mumların yakılması ve oda kokuları ile ev temizliğinde kullanılan deterjanlardan havaya karışan kimyasallar.
Temizlik için kullandığınız deterjanlar yalnızca evinizin havasını kirletmekle kalmıyor. Bu deterjanların atıkları lavabonuz ve tahliye borularınızdan geçerek suya karışır ve yaşam döngüsüne sahil olarak başta deniz canlıların olmak üzere birçok canlı türüne zarar verir. Standart deterjanların hemen hepsinde bulunan bu maddelerin doğaya etkileri şöyle:
SLES
Sodyum laurel etilen oksit olarak bilinen bu madde sabun ve şampuanlarda, diş macununda ve ev temizlik ürünlerinde yaygın olarak kullanılır. Kozmetiklerin ve temizlik ürünlerinin köpürmesini sağlar. Suya karıştığında, balıklar ve diğer deniz canlıları için toksik bir madde olduğu tespit edilmiştir.
Fosfat
Gübrelerde besleyici olarak da kullanılan fosfat, deniz suyuna karıştığında sudaki azot ve fosfat oranı artar. Bu da deniz yosunu gibi bitkilerin normalden çok daha hızlı büyümesine ve artmasına, dolayısıyla sudaki oksijen oranının düşmesine ve diğer deniz canlılarının yaşayamayacağı bir ortam oluşmasına sebep olur.
Klor
Deterjan ve çamaşır sularında beyazlatıcı olarak kullanılan klor ciddi çevresel tehdit oluşturan kimyasallardan biri. Birinci Dünya Savaşı’nda kimyasal bir silah olarak da kullanılan bu madde çevre ve insan sağlığını korumak adına birçok ülkede yasaklanmış ya da kullanımına kısıtlama getirilmiş durumda. Klor, ev içerisinde kullanıldığında zaman solunum yolu ile, gırtlak, boğaz ve ciğerlerdeki nem ile birleşerek asidik bir etkiye yol açar. Atık olarak suya karışan klor ise, suda bulunan diğer element ve minerallerle etkileşime girerek tehlikeli toksik maddelere ev sahipliği yapar.
Bu etkileşim sonucunda ortaya çıkan ve diyoksin, furan ve PCDD gibi isimlerle anılan bu maddeler, toprak ve suya tutunup çok uzun yıllar boyunca yok olmadıklarından ‘kalıcı organik kirleticiler’ olarak bilinirler. Greenpeace; kanser ve endokrin bozulmaları gibi hastalıklara yol açan diyoksini bilimin karşılaştığı en tehlikeli kimyasallardan biri olarak nitelemektedir. Havaya ya da suya karışan çok az miktarda klorun etkileri bile uzun yıllar boyunca devam ettiğinden, toprak ve deniz canlılarına rahatlıkla ulaşarak besin zincirine rahatlıkla dahil olarak insan hayatına da tehdit oluşturur.