Babacan: “Altılı Masada İklim Krizi Gündeme Daha Gelmedi”

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan bugüne kadar altılı masada iklim krizine dair ortak bir çalışma gündeminin olmadığını ancak seçim yaklaştıkça konunun gündeme gelebileceğini söyledi.

Babacan: “Altılı Masada İklim Krizi Gündeme Daha Gelmedi”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, geçtiğimiz hafta Bolu’nun Gürçam Köyü’nde partisinin Çevre ve İklim Değişikliği Eylem Planı’nı kamuoyuna duyurmuştu.

Açıklanan Çevre ve İklim Değişikliği Eylem Planı’nda 2050 net sıfır emisyon hedefine uygun kömürden kademeli çıkış planı, karbon fiyatlama sisteminin kurulması, yenilenebilir enerji yatırımlarının desteklenmesi gibi hedefler yer alıyor. Planda kömürden ne zaman çıkılacağına dair tam bir tarih yer almazken, bu tarihin 2050 net sıfır hedefi doğrultusunda ileriki dönemde belirleneceği belirtildi. Planın merkezine konulan 2050 Net Sıfır Emisyon hedefine nasıl ulaşılacağına dair 90 ve 360 günlük hedefler mevcut.

“Kömürden bir Noktada Çıkmamız Gerekecek”

Gazetecilerle bir araya gelen Ali Babacan, açıkladıkları eylem planına son noktanın konulmadığını ifade ederken, kömürden çıkış tarihi ve karbon yakalama, kullanma, depolama, enerji depolama gibi iklim teknolojilerine yatırım yapan ve bu teknolojileri kullanan firmalara teşvik verme konularına dair kendi aralarında uzun bir süre tartıştıklarını söyledi. Farklı alanlardan uzmanlarla çalıştıklarını belirten Babacan, “Açıkladığımız 2050 net sıfır emisyon hedefi aslında çok önemli. O hedefin içinde kalmak için bir noktada kömürden çıkmanız gerekiyor. Fakat o noktanın hangi nokta olacağına dair bugün itibarıyla somut bir çalışmamız bulunmuyor. Bunun için devlet tarafındaki kapasiteyi kullanmamız gerekiyor. Nokta atışı tarih verebilmek için elimizde yeterli teknik hazırlık yok. Onun için kömürden çıkış tarihimizi 2050 hedefimizi sabit tutacak şekilde belirleme kararı verdik” dedi.

Karbon yakalama da dahil bu teknolojilere dair ilerlemeyi gözlemlemek istediklerini söyleyen DEVA Partisi lideri, “Orası bir alan olarak gösteriliyor ancak ne kadar büyüyeceğini göreceğiz. Eğer bu teknoloji küçük bir model olarak kalacaksa mecburen kömürden daha hızlı bir şekilde çıkmamız gerekecek. Dolayısıyla somut bir tarih verebilmek için biraz daha çalışma lazım. Ancak 2050 tarihi hepsini kuşatıyor ve hepsini belli bir çerçeveye mecbur kılıyor” diye konuştu.

Türkiye geçtiğimiz Ekim ayında Paris Anlaşması’nı mecliste onaylamış, ardından 2053 için karbon nötr olma hedefini duyurmuştu. Haziran 2023’te gerçekleşecek seçimlerden önce Türkiye, Glasgow İklim Paktı çerçevesinde Ulusal Katkı Beyanı (NDC) olarak bilinen emisyon azaltım planlarını Kasım ayında gerçekleşecek COP27’den önce sunmak zorunda. Şubat ayında ise ilk İklim Şurası gerçekleştirilmiş, şurada kömürden çıkışa dair karar alınmazken, doğalgaz ve nükleer enerjiden elektrik üretiminin ise artırılması talep edilmişti. Türkiye’nin mevcut hedefleri ile 2053’te nasıl karbon nötr olacağı belirsiz. İklim politikalarının ve hedeflerinin hızlı bir şekilde bu plan doğrultusunda güncellenmesi bekleniyor.

“Ortak Söylem Üretmemiz Gerekiyor”

Gazetecilerin altılı masada iklim politikalarının gündeme gelip gelmediğini sorması üzerine Babacan, şu an için ortak bir çalışma gündeminin olmadığını söylerken, “Bizim ev sahipliği yaptığımız toplantıda tam 30 tane madde önerdik. Bunlar ortaklaşa çalışılabilecek maddeler. İçinde çevreden enerjiye, eğitimden sağlığa her şey var. Bizim eylem planı olarak çalıştığımız her konuyu beraber çalışabiliriz diye sunduk. Ama bugün itibarıyla ortak çalışma kararı yok. Seçim yaklaştıkça muhtemelen olacak. Ortak cumhurbaşkanı adayını belirlediğimiz anda bu adaya, sizin bana sorduğunuz gibi her şeyi soracaklar. Yenilenebilir enerjiyi, nükleeri soracaklar mesela. Cumhurbaşkanı adayı ne diyecek? Ben bilmem partiler bilir mi diyecek? Böyle bir adaya vatandaş nasıl destek verecek? Böyle bir şey mümkün değil. Ana konularda, en azından ana konularda hedefler ve ilkeler olarak ortak çalışmamız şart. Ortak söylem üretmemiz gerekiyor” dedi.

Rusya’nın Avrupa’yı işgal etmesi üzerine halihazırdaki enerji krizi doğalgaz, kömür ve petrol gibi fosil yakıtların fiyatlarının hızlı artmasına neden oldu. Avrupa’da nükleer tartışmaları alev alırken, bağımsız uzmanlar tarafından yapılan çalışmalar enerji krizinden çıkışın en iyi yolunun yenilenebilir enerji olduğunu ortaya koydu. Türkiye’ye dair Ember tarafından yapılan yeni bir analiz ise Türkiye’de elektrik fiyatlarındaki artışın özellikle doğalgaz fiyatlarındaki artıştan ve liradaki değer kaybından kaynaklandığını gösterirken, rüzgar ve güneşten elektrik üretimi sayesinde milyarlarca dolarlık enerji ithalatına engel olunduğunu gösterdi.

“Nükleer Konusunda Öngörülemeyen Riskler Var”

Gazetecilerle buluşmada gündeme gelen bir başka konu ise bu tartışmalar doğrultusunda nükleer ve yenilenebilir enerji. Babacan nükleer ile ilgili uzun vadeli risklerin çok yüksek riskler olduğunu kabul ederken, “Üstelik yakıt çubuklarının ne yapılacağı ile ilgili bugüne kadar ki uygulamalar uzun vadede kimseyi çok tatmin etmedi. Nükleer enerjiden elektrik üretmenin öngörülemeyen riskleri oluyor” dedi.

Türkiye’nin Rusya’ya doğalgaz açısından bağlıyken bir de nükleer teknoloji açısından bağlı hale geldiğini ve bunun doğru olmadığını belirten Babacan, “Her ne kadar Akkuyu Santralı’nın sözleşmesinde yakıt çubuklarının bir şekilde Rusya’ya götürüleceği sözleşmede olsa da bizim içimiz çok rahat değil. Bu anlaşmalar şeffaf olmuyor. Rusya zaten hiçbir konuda şeffaf değil. Bizim taraf da şeffaf olmayınca her şeyden şüpheleniyoruz. Nükleer santralın sözleşmesi yapıldı, iş bitti. Arkasından öyle bir teşvik uygulaması çıkarttılar ki 27 milyar dolar daha avantaj sağladılar. Böyle bir şey akla hayale sığacak gibi değil. Dolayısıyla biz bunu bu şekliyle doğru görmüyoruz. Nükleer için teknolojinin çok ilerlediğini de düşünüyorum. Gerçekten bağımsız iyi değerlendirmelere tabii tutmak gerekiyor. Bir siyasi karardan çok teknik bir karar olması gerekiyor” şeklinde konuştu.

“Yenilenebilir Enerjinin Önünü Açık Tutacağız”

DEVA Partisi liderine göre, nükleer teknolojiye sahip olmak ülkelerarasında çok önemli bir stratejik üstünlük sağlıyor. Şu anda dünyada bu teknolojiye sahip olan ülke sayısının 10 civarında olduğunu söyleyen Babacan, “Nükleer teknolojiye sahip olan ülkelerin çok kritik dönemlerde sözünün gücü daha fazla oluyor. Dolayısıyla biz uzun vadede Türkiye’nin nükleer teknolojiye sahip olmasını, nükleer teknolojiyi bilen bir ülke olmasını önemsiyoruz. Dolayısıyla bu konu elektrik üretiminden bağımsız bir konu. Başlamış ve devam eden bir proje var(Akkuyu Santralını kastediyor). Sözleşmeleri yapılmış. Biz ne yapacağız? Bunun her yönüyle çok katı bir denetimini yapmak zorundayız. Bunu da bağımsız bir bilim heyeti tarafından yapmamız gerekecek. Açıkçası içimizin rahat etmesi lazım”

Akkuyu Nükleer Santralı’nın en başında büyük avantajlarından bir tanesinin ucuz maliyetli elektrik üretmek olduğunu belirten Babacan, durumun değiştiğini ifade etti: “Şu anda rüzgarın da güneşin de maliyeti çok düştü. Teknoloji çok hızlı ilerliyor. Dolayısıyla yapımı 10 sene süren ve riskleri olan bir işe girmek ne kadar doğru, ne kadar yanlış açıkçası değerlendirmesi kolay bir konu değil. Yani bu siyah-beyaz gibi değil. Ne olursa olsun yenilenebilir enerjinin önünü açık tutmakta fayda var. Güneşten dünyaya bir saatte ulaşan enerji dünyanın bir yıllık enerji ihtiyacı kadar. Demek ki çözümü başka yerlerde aramak gerekiyor. Öncelik bizim için her zaman rüzgar, güneş, su ama suda da dikkat etmek gerekiyor. Biliyorsunuz, o küçük hidroelektrik santralları yapacağız diye Doğu Karadeniz’i mahvettiler. Oradan üretilen elektrik de bir şey değil. Bunları belli bir denge içerisinde götürmek gerekiyor. Ama en önemli konu istişare.”

Admin

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER