Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan 2018 Yılı İklim Değerlendirmesi Raporu’na göre Türkiye’de 1990’lı yıllardan itibaren ekstrem olayların sayısında artışlar gözlendi. Akdeniz havzasında yer alan Türkiye, iklim değişikliğinden kaynaklanan sıcak hava dalgaları, sel, fırtına, dolu gibi olumsuz hava olaylarından en fazla etkilenen ülkelerin başında yer aldı. Ülke genelinde kaydedilen “ekstrem hava olayları”nın sayısı 840’a ulaşırken, Antalya en fazla şiddetli yağış ve sel yaşanan kentlerin başında yer aldı. Geçen yıl tüm bölgeler normalin üzerinde yağış alırken, en fazla yağış ise Antalya merkez olmak üzere, Akdeniz Bölgesi’nde görüldü.
DÜZENSİZ YAĞIŞ KURAKLIĞI GETİRİYOR
Akdeniz Bölgesi’nin kurak-yarı kurak arası bir geçiş bölgesi olması sebebiyle iklim değişikliğinden daha fazla etkilendiğini belirten Akdeniz Üniversitesi Çevre Bilimleri Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Merdun, hava olaylarındaki düzensizliğin su kaynaklarının dengesiz dağılımına yol açtığını şu sözlerle açıkladı:
“Aslında düşen yağış miktarı değişmiyor. Ancak yağışın zamana dağılımı çarpık hale geliyor. Geçmişte Antalya’da şiddeti düşük uzun süreli yağışlar yaşanırdı. Düzenli yağış olmadığında şiddetli yağışlarla karşılaşıyoruz. Şiddetli yağışlar toprakta tutunamadığı için sulama konusunda istifade edilemiyor ve toprağı besleyemiyor. Böylece kuraklık kaçınılmaz oluyor.” Türkiye’deki seracılık üretiminin yüzde 65’inin Antalya’da yapıldığını dile getiren Prof. Dr. Merdun, “İklim değişikliğinin zararları bölgeyi derinden etkiliyor. Su kullanımının yüzde 75’i tarımda, yüzde 15’i içmede, yüzde 10’u da sanayi ve endüstride kullanılıyor. Yeraltı sularımız çekilerek oldukça düşük seviyelere inmiş durumda. Kurak zamanlarda barajlar da olmasa sulama yapılamayacak kadar ciddi bir su sorunuyla karşı karşıyayız.”
ÇÖZÜMDE İLK ADIM ORMANLAŞTIRMA
Bölgesel mücadelede atılması gereken birinci adımın ağaç dikerek yeniden ormanlar oluşturmak olduğunu söyleyen Merdun, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İklim değişikliğinin en temel sebebi olan karbondioksit, metan gazı, su buharı, hidroflorokarbon gibi sera gazlarının kaynaklarından biri ısınma amaçlı kömür ve odun kullanımı. Odun yakılması, karbondioksit salınımının yanında, ormansızlaşmaya da sebep oluyor. Doğal gaz kullanımının zorunlu hale getirilmesi için yaptırımlara ihtiyaç var. Antalya’daki 3 sanayi bölgesinde endüstriyel faaliyetlerde kullanılan enerji de çözüm için dikkate alınmalı. Fosil yakıtlar yerine daha çevreci, güneş, rüzgar, su, biokütle gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeliyiz. Taşıt yoğunluğunun her geçen gün arttığı Antalya’nın İstanbul’dan sonra 2’nci sırada olduğu söyleniyor. İklim değişikliğinde yüzde 30 etkili olan ulaşımda taşıt kullanımı azaltılmalı ve taşıtların yakıt kullanım etkinliği artırılmalı. Su kaynakları oluşturmak, tarımsal üretimi korumak ve içme suyu ihtiyacını karşılamak için plan ve projelerin hazırlanması kaçınılmaz” açıklamasında bulundu.
100 YILDA 2 SANTİGRAT ISINACAK
Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şubesi Başkanı Bayram Ali Çeltik ise süreçle ilgili şöyle bilgi verdi:
“Dünya doğası gereği her 100 bin yıl, her 41 bin yıl ve her 21-22 bin yılda bir güneş etrafındaki dönme ekseni eğikliğinin değişmesi sonucunda Milankovitch döngüleri olarak bilinen değişimleri yapar. Bu da iklimsel değişimlere neden olur. Örneğin, Akdeniz’de 20 bin yıl önceki son buzul evresinin yaşandığı dönemde iklimin günümüzden 8 derece daha soğuk olduğu, Holosen denilen 11 bin yıl önceki jeolojik dönemin başlarında iklimin günümüzden 3-4 derece daha soğuk olduğu, daha sonra ısınma sürecinin başladığı ve son yüzyıllık dönemde ısının 0,9 santigrat arttığı biliniyor. Önümüzdeki 100 yıllık dönemde 2 santigrat ısınma bekleniyor. Doğal jeolojik süreçlerle iklim değişimlerine, son yüzyıldaki insan etkileri ve sanayileşme maalesef hızlandırıcı faktörler olarak tehlike yaratıyor. Bu soruna karşı çözüm odaklı plan ve projelerin hazırlanması gerekiyor.”