Küresel iklim değişikliklerinin etkileri gün geçtikçe daha da yıkıcı hale gelirken, ülkeler ve araştırma kurumları bir zamanlar bilim kurgu olarak sayılabilecek bir fikir üzerinde düşünüyor: sera gazlarının etkisini azaltmak için gezegeni yapay olarak soğutmak.
Güneş iklimi müdahalesi ya da güneş geomühendisliği olarak adlandırılan yöntem, güneş ışınlarının bir kısmını dış atmosferden uzaya geri yansıtarak, sera etkisi ile giderek ısınan gezegeni soğutmayı amaçlıyor. Yöntem sayesinde, atmosferin üst katmanı olan stratosfere aerosol enjekte edilerek güneş ışınlarının bir bölümü dünyadan uzaklaştırılabilecek.
Söz konusu teknoloji, tehlikeli yan etkileri olabilecek ve insanları fosil yakıtları kullanmaya teşvik eden yanıltıcı bir çözüm olarak görülse de küresel iklim değişikliklerinin gittikçe şiddetlenen tahribi yüzünden uzmanlar tarafından incelenmeye değer bulunuyor.
Geomühendisliğin etkilerini anlaşılması için çabalar sürüyor: SilverLining isimli kâr amacı gütmeyen kuruluş Cornell, Rutgers ve Washington Üniversiteleri ve Ulusal Atmosferik Araştırma Merkezi için 3 milyon dolarlık araştırma hibesi vereceğini duyurdu.
2019 Aralık ayında ise ABD Kongresi, Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’ne (NOAA) benzer teknolojileri araştırmak için 4 milyon dolar ödenek vermişti.
Ayni şekilde Avustralya, teknolojinin, küresel ısınmayla yok olma tehlikesi altında olan Büyük Bariyer Resifi’ni kurtarıp kurtaramayacağının anlaşılması için geomühendislik deneylerine fon sağlıyor. Dünya’nın yedi doğal harikasından biri olarak kabul edilen Büyük Bariyer Resifi, küresel ısınma ile birlikte okyanus sıcaklıklarının artması yüzünden mercan resifleri ölümleriyle yok olmanın eşiğinde. 1986 ila 2012 yılları arasında, yasayan mercanların yarısından fazlası yok oldu. Artan su sıcaklıkları yüzünden 2050 yılına kadar tamamen yok olabileceği öngörülen resifi kurtarmak için, bu gibi çalışmalar hız kazandı.
Stratosfere aerosol enjekte etmek dışında, güneş ışınlarını yansıtmanın farklı yolları da mevcut. Avusturalya hükûmeti, bulutlara tuzlu su püskürterek bulutların daha yansıtıcı hale getirmeyi amaçlayan “deniz bulutu yansıtması” denilen bir araştırmaya fon sağladı. Bu yöntem ise, bulutlara tuzlu su püskürtülmesi ile, 30 ila 100 nanometre arasında su damlacıkları oluşturarak bulutları bir güneş ışığı reflektörü olarak kullanmayı hedefliyor.
Mart ayında Avustralya’daki Southern Cross Üniversitesinde biyolojik oşinografi üzerine çalışmalarını sürdüren Daniel Harrison, havaya tuzlu su püskürtmek için 100 adet püskürtme nozulu kullanarak teknolojiyi test etti. Başarılı gecen testin ardından Harrison bir telefon röportajında “Sonuçlar oldukça cesaret vericiydi” açıklamasını yaptı. Ancak Harrison, teknolojinin Büyük Bariyer Resifi gibi büyük ölçeklerde etkili olabilmesi için 500 ila 1000 arası su püskürten istasyon veya gemi olması gerektiğinin altını çizdi.
SilverLining’in fon sağladığı Washington Üniversitesi de bulutu yansıtması tekniği üzerinde çalışmalarını sürdürüyor. Üniversitenin araştırma ekibinin başkanı Sarah Doherty, asil zorluğun doğru boyutta parçacık oluşturabilecek püskürtme nozullari üretmenin ve parçacıkların püskürtme esnasında birbirine yapışmasını engellemenin olduğunu söyledi.
Deniz bulutu yansıtması projesi, bulutların ve bölgesel/küresel iklimin söz konusu yönteme nasıl tepki vereceğini anlamayı amaçlıyor. Doherty, üniversite araştırma ekiplerinin püskürtme sistemini önümüzdeki 12 ila 18 ay içinde sahada test etmeyi amaçladıklarını söyledi. Bu gibi yöntemlerin ekoloji, yağış sirkülasyonu ve atmosfer dengesine getirebileceği zararlar da hala merak konusu.
New York Times, Christopher Flavelle