Enerji Ekonomisi ve Mali Analiz Enstitüsü (Energy Economics and Financial Analysis, IEEFA) tarafından yayımlanan yeni rapora göre, hem teknolojinin hem de düzenleyici çerçevenin yetersiz olmasına rağmen, düşük performans gösteren karbon yakalama projelerinin sayısı, küresel ölçekte başarılı diğer projelerden büyük bir marjla daha fazla.
The Carbon Capture Crux – Lessons Learned (Karbon Yakalama Meselesi – Öğrenilen Dersler) adlı rapor doğalgaz, sanayi ve enerji sektörlerindeki 13 büyük ölçekli karbon yakalama ve depolama (CCS)/karbon yakalama, kullanma ve depolama (CCUS) projelerini tarihçeleri, ekonomileri ve performans açısından inceliyor. Bu projeler, dünya çapındaki toplam mevcut operasyonel kapasitenin yaklaşık %55’ini oluşturuyor.
Raporun yazarı Bruce Robertson, 13 projeden yedisinin düşük performans gösterdiğini, ikisinin başarısız olduğunu ve birinin güvensiz olduğunu söyledi: “CCS teknolojisi 50 yıldır devam ediyor ve birçok proje ile başarısız oldu ve başarısız olmaya devam ederken sadece bir avuç proje çalışabiliyor. Birçok uluslararası kuruluş ve ulusal hükümet, Net Sıfır hedefine ulaşmak için fosil yakıt sektöründe karbon yakalamaya güveniyor ve bu kesinlikle işe yaramayacak” dedi.
Robertson’a göre çimento, gübre ve çelik gibi emisyon azaltımının zor olduğu sektörlerde bir rolü olabileceğine dair bazı göstergeler olsa da, genel sonuçlar, finansal, teknik ve azaltım konularında abartılı ve düşük performans gösteren bir çerçevenin devam ettiğini gösteriyor.
IEEFA’nın çalışması, ABD’deki Shute Creek’in proje ömrü boyunca karbon yakalama kapasitesini yaklaşık %36 oranında, Kanada’daki Boundary Barajı’nın yaklaşık %50 oranında ve Batı Avustralya kıyılarındaki Gorgon projesinin ilk beş yılında yaklaşık %50 daha düşük performans gösterdiğini ortaya koyuyor.
Robertson “En başarılı iki proje gaz işleme sektöründe yer alıyor; Norveç’teki Sleipner ve Snøhvit. Bu, daha çok, ülkenin petrol ve gaz şirketleri için benzeri olmayan yasal ortamından kaynaklanıyor. Küresel olarak hükümetler mevcut enerji ve devam eden iklim krizine hızlı çözümler arıyor, ancak farkında olmadan bir çözüm olarak CCS’ye kilitlenmek sorunlu.”
Geçen hafta Avustralya hükümeti, CCS’nin “Avustralya’nın net sıfır hedeflerine ulaşmasına yardımcı olmak için hayati bir rolü olduğunu” söyleyerek iki yeni büyük kıyı seragazı depolama alanını onayladı.
Ancak Robertson, karbon yakalama teknolojisinin yeni olmadığını ve bir iklim çözümü olmadığını söyledi: “Raporumuzun gösterdiği gibi, CCS onlarca yıldır var ve çoğunlukla gelişmiş petrol geri kazanımı (EOR) sayesinde petrol endüstrisine hizmet veriyor. Gaz sektöründe yakalanan tüm karbonun yaklaşık %80-90’ı EOR için kullanılıyor ve bu da daha fazla CO2 emisyonuna yol açıyor.”
Milyar dolarlık CCUS tesisleri tarafından her yıl yakalanan CO2‘nin yaklaşık dörtte üçü, küresel olarak toplam 39 milyon ton yakalama kapasitesinin yaklaşık 28 milyon tonu, daha fazla petrolü yer altından çıkarmak için petrol sahalarına yeniden enjekte ediliyor.
Uluslararası Enerji Ajansı, 2050 yılına kadar net sıfıra uyum sağlamak için yıllık karbon yakalama kapasitesinin 2030 yılına kadar 1,6 milyar ton CO2‘ye çıkması gerektiğini söylüyor.
Robertson, “Tarihsel gidişata dayanarak, bir iklim çözümü olarak son derece gerçek dışı olmasının yanı sıra, bu yakalanan karbonun çoğu, gelişmiş petrol geri kazanımı için kullanılacak” dedi.
Tarih, CCS projelerinin büyük finansal ve teknolojik risklere sahip olduğunu gösteriyor. ABD’deki Petra Nova ve Kemper kömür gazlaştırma santralı da dahil olmak üzere, enerji sektöründe planlanan CCS kapasitesinin yaklaşık %90’ı uygulama aşamasında başarısız oldu veya erken askıya alındı. Sonuç olarak, endüstri tarafından genel olarak iddia edilen %90 emisyon azaltım hedefine uygulamada ulaşılamadı.
Uygun depolama alanlarını bulmak ve orada tutmak da büyük bir zorluk; atmosfere geri dönmemesini sağlamak için yeraltında tutulan CO2‘nin yüzyıllar boyunca izlenmesi gerekiyor.
Rapor, emisyon azaltımına alternatif bir çözüm bulunamaması durumunda geçici olarak gerçekleştirilebilecek CCS projeleri için, göz önüne alınması gereken noktaları tanımlıyor:
Güvenli depolama yerleri belirlenmeli ve uzun vadeli bir izleme planı ve arıza durumunda tazminat mekanizması geliştirilmelidir. CCS projesi, gelişmiş petrol geri kazanımını desteklememelidir. Gorgon’da olduğu gibi, proje sorumluluğunun vergi mükelleflerine devredilmesini önlemek için, çoğunlukla CCS’den yararlanan ve özellikle karbonu yakalamak için sübvansiyonlar, hibeler ve vergi kredileri alan büyük petrol ve gaz şirketleri, CCS projelerindeki tüm arıza, kaçak ve izleme maliyetlerinden sorumlu olmalıdır. Hükümetler tarafından iklim çözümü olarak herhangi bir fosil yakıt varlığına olur verilmesi veya ömrünün uzatılması için kullanılmamalıdır.Robertson, net sıfır hedeflerine ulaşmak için geçici bir kısmi çözüm olarak, çimento gibi emisyonların azaltılmasının zor olduğu sektörlerde CCS uygulamaları hakkında daha fazla araştırma yapılabileceğini de sözlerine ekledi: “Ancak mevcut çerçevede katastrofik şekilde artan emisyonlarla mücadeleye yönelik olarak CCS, bir iklim çözümü değil.”