İklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan felaketler sonucunda zarara uğrayan kişi ve derneklerin, zarara neden olduğu tespit edilen şirketlere veya devletlere dava açabileceğini söyleyen Yaşar Üniversitesi Adalet Meslek Yüksekokulu Dr. Öğretim Görevlisi Güven Süslü, bu süreçte neler yapılması gerektiğini anlattı.
“Çevresel zarara karşı önlem alınması ya da durdurulması için dava açılabilir"
2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 28. maddesi uyarınca, iklim değişikliğine yol açma gibi saf çevresel zararların giderilmesi için dava açılmasının mümkün olduğunu söyleyen Dr. Süslü, “Bireysel olarak zarara uğramamak için gerekli masrafları yapan ve zararı önleyen kişi, zarara sebep olabilecek bu eylemi yapan kişiden 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca açacağı bir tazminat davası ile masraflarını talep edebilecek. Burada açılacak dava ile öncelikle zarardan önceki halin sağlanması istenebilecek, bu mümkün olmazsa kurulacak bir çevre fonuna ödenecek bir parasal tazminata hükmedilebilecek. Bu dava, çevreyi kirletenin devlet olması durumunda devlete karşı da açılabilir. Çevre Kanunu 30. maddesine dayanarak çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetten zarar gören veya haberdar olan herkes ilgili mercilere başvurarak faaliyetle ilgili gerekli önlemlerin alınmasını veya faaliyetin durdurulmasını isteyebilir. Ekolojik zarara sebep olan bir faaliyeti öğrenen herkesin bu faaliyet kapsamında gerekli önlemlerin alınması, gerekirse durdurulması için dava açma hakkı da bulunmaktadır. Bu davalar topluluk davası olarak da açılabilir” diye konuştu.
“Şirketlerden çevreye zarar vermediklerini ispat etmeleri istenebilir"
Çevreye zararın ispatı konusunda sıkıntılar oluşabileceğini aktaran Dr. Süslü şu örnekleri verdi: “Oluşan çevresel zararın ispatı noktasında ise, ana kural iddia sahibinin ispatla yükümlü olması ise de özellikle iklim değişikliği gibi konuların teknik ve zaman içerisinde ortaya çıkan durumlar olması sıkıntı yaratabilir. Bu durumda ispat yükünün terse çevrilmesi ve iklimi etkileyen faaliyetin sahibi olan şirketin faaliyetinin iklimsel olumsuzluğu bulunmadığını ispatla yükümlü tutulması düşünülebilir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen çevreye karşı suçlarda ceza miktarlarının artırılması, bu tür suçların çoğunlukla şirketler gibi tüzel kişilerce işlenmesi sebebi ile tüzel kişilere has cezaların yaratılmasıyla, tüzel kişilerin cezaya maruz bırakılması ve caydırıcılığın artırılması düşünülebilir”
Türkiye’nin 2021 yılında imzaladığı Paris İklim Anlaşması’nın detaylarından da bahseden Dr. Süslü, “Türkiye, Paris Anlaşmasına taraf olmakla bu anlaşmanın çizdiği çerçeveye uygun iç hukuk düzenlemelerini yapmak yükümlülüğü altına girdi. Bu anlamda ilk başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ismi değiştirildi. Yapılacak diğer düzenlemelerde temel denetim yükümlülüğü bakanlığa ait olacak” dedi.