CHP Niğde Milletvekili ve TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Ömer Fethi Gürer, iklim değişikliği ile mücadele de ülkemizin ilerleme değil gerileme içinde olduğunu söyledi.
Gürer, Climate Change Performance Index’in raporunda Türkiye’nin enerji açısından halen büyük ölçüde fosil yakıtlara bağımlı olduğu, fosil yakıtları aşamalı olarak kaldırma politikasının bulunmadığı, tarım ve ormancılık sektörlerinde koruyucu mevzuat eksikliklerinin olduğu ve mevcut ormancılık politikasının ormanları korunması gereken doğal varlıklar olarak değil, üretim alanları olarak ele aldığı gibi çarpıcı değerlendirmelerde bulunulduğuna dikkat çekti.
Gürer, 67 ülkenin bulunduğu bu indekslerde ülkemizin 2022 yılında 47. sırada bulunmasına karşın, 2023 yılında 9 sıra gerileyerek 56. sıraya düştüğünü söyledi. Ayrıca, iklim değişikliklerinin olumsuz etkilerinin her yıl arttığını ve bu durumun özellikle tarımsal üretim sürecinde çeşitli sorunlara yol açtığını ifade etti.
“67 Ülke Arasında 56. Sıradayız”Ülkelerin iklim performansına yönelik yıllık değerlendirme yapan Climate Change Performance Index’in (CCPI) raporunu dikkat çeken Gürer, “Ülkemiz, endeks puanlama değerinde 100 tam puan üzerinden 43,82 puan alarak 67 ülke arasında 47. sıradayken 56. sıraya gerilemesi dikkat çekicidir. Bakanlık bu konuda yapılan çalışmaların varlığından söz ediyor. Veriler ise bu bağlamda yetersiz kalındığına işaret ediyor. Araştırmada ülkelerin performansları çok düşük, düşük, orta, yüksek ve çok yüksek olmak üzere sınıflandırılırken, ülkemiz en düşük seviyeyi belirten ‘çok düşük’ sınıfında yer alması yapılması konuyla ilgili yapıldığı ifade edilen çalışmalarında yetersizliğini gösteriyor. Avrupa ülkeleri içinde bizim dışımızda sadece Polonya ‘çok düşük’ seviyesinde sınıflandırılıyor” dedi.
Fosil Yakıt BağımlılığıÜlkemizin CCPI’de iklim değişikliği ile mücadele performansının dokuz sıra düşerek 56. sıraya gerilemesi ve bu durumun ülkemizi çok düşük performans gösteren bir ülke haline getirmesini çok boyutlu irdelenmesi gerektiğini belirten Gürer, “Ülkemizin sıralamada gerileme sebeplerine bakıldığında, 2053 yılında net sıfır hedefine ulaşacağının açıklanması, 2038 yılına kadar seragazı emisyonlarını artıracağını belirtmesi, enerji açısından fosil yakıtlara büyük ölçüde bağımlı olmamız ve ormansızlaşma konusundaki büyük artışın yaşanması, sıralamada aşağılara doğru düşmemizin nedenleri arasında gösteriliyor” dedi.
Gürer, “Her fırsatta orman alanlarımızın ranta ve talana açılması, artan maden arama alanları ile sürekli orman alanlarını daraltan imara açılmalar ve bitmeyen orman yangınları sorunları artırıyor. Orman varlığımız, verilerle oynanarak artırılıyor gibi gösterilse de ;saptanamamış kayıp ormanların günümüz teknolojisi ile belirlenip kayıt altına alınarak orman alanları artmış olmuyor. 50-100 yaş aralığındaki ağaçlar günümüz teknolojisiyle tespit edilerek orman alanları içinde gösteriliyor. Çeşitli rumuz değişiklikleri ile ormanlık alan olmayan yerler orman alanı içine alınıyor ve orman varlığımız artıyor gibi açıklanıyor. CCPI’ın raporunda ise ormansızlaşmada artış olduğu belirtiliyor. Raporda; ‘Tarım ve ormancılık sektörleri koruyucu mevzuat eksikliğinden muzdariptir. Uzmanlar, mevcut ormancılık politikasının ormanları korunması gereken doğal varlıklar olarak değil, üretim alanları olarak ele aldığını belirtiyor. Büyüyen kereste endüstrisi, milli parklar gibi korunan alanlarda bile ormansızlaşmada büyük bir artışa yol açıyor. Bu da karbon yutakları için büyük bir tehdit oluşturuyor. Bu nedenle uzmanlar, Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi’ne uygun olarak korunan kara ve deniz alanlarının oranının 2030 yılına kadar en az yüzde 30’a çıkarılması çağrısında bulunuyor.’ ifadelerine yer veriliyor” şeklinde konuştu.
“Tarımsal Üretim Açısından Büyük Risk Var”Gürer, iklim değişikliğinin tarımsal üretim açısından risk oluşturduğunu ve her yıl iklim değişikliğine bağlı olumsuzlukların daha da belirginleştiğini belirterek, “İklim değişikliğine bağlı olumsuzluklar tarımsal üretimi tehdit etmekte ve her yıl iklim değişikliğine bağlı sorunlar çiftçilerimizin ürün kaybı yaşamasına neden olmaktadır. Kuraklıktan kaynaklanan verim düşmesi, aşırı hava olayları sonucu sel, fırtına ve dolu yağışından dolayı tarım alanları ve ürünlerin zarar görmesi, sıcaklık ve yağıştaki değişmeler sonucu bitki hastalıkları ve zararlıların çoğalması gibi iklim değişikliğine bağlı olumsuzluklar artmaya başlamıştır. Tarımsal üretimin sürdürülebilirliği açısından bu konuda gerekli önlemler alınmalıdır” şeklinde konuştu.
İklim değişikliğinin tarımsal üretimde verim kayıplarına yol açan çok sayıda olumsuzluğu beraberinde getirdiğini belirten Gürer, “Hava olayları sonucu ürünlerde verim düşüşü ve zararlılarla mücadele konusunda tarımsal ilaçlama bağımlılığının artması gibi birçok etken çiftçilerin üretim maliyetlerinin artmasına ve daha pahalı üretim yapmalarına neden olmaktadır. Bu durum, gıda arzında dalgalanmalara ve gıda fiyatlarında artışların yaşanmasına yol açacaktır. Süreç içinde gerekli önlemler alınmaması durumunda, iklim değişikliğinin etkileri kırsal kalkınmayı zorlaştırırken, çiftçinin gelirinin düşmesine ve tüketicinin ise pahalı ürün almasına yol açacaktır. Doğru politikalar oluşturulmazsa, gıda güvenliğini tehdit eden bir süreçle karşı karşıya kalınması olasıdır” dedi.