Ege Çevre ve Kültür Platfomu, Çernobil’in etkileri üzerine basın açıklamasında bulundu:
“Değerli Basın Emekçileri, Sayın İzmir’liler
Çernobil’de yaşanan patlama sonucu oluşan felaket, aradan geçen 35 yıla karşın hala tüm boyutlarıyla belli olmamıştır. Can sağlığı açısından, binlerce yıl yöreye girişlerin tehlikeli olduğu bilinmektedir. Yalnız insanlar değil, tüm canlılar için radyoaktif tehlike devam etmektedir. Tüm bunlara karşın, hükümetimizin enerji politikasında nükleer güç santrallarının yapılması inatla sürdürülmektedir.
Sürekli dile getiriyoruz, Dünya Nükleer Atık Raporu’nda, “Nükleer çağın başlangıcından 70 yıldan daha fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen dünyada kullanılmış nükleer yakıtların saklandığı, kullanılır durumda derin jeolojik bir depoya sahip ülke yok” denilmektedir. Böyle bir olanak, ülkemiz için de bulunmamaktadır. %92’si deprem bölgesinde olan ülkemiz için, güvenli bir depolama alanı yapılabilmesi de çok olası görünmemektedir. Aynı raporda, nükleer enerji santralları ile ilgili daha birçok sorun yer almaktadır.
35 yıl önce 26 Nisan’da, bir insan hatası sonucu, Çernobil Nükleer Santralı’nın bir reaktöründe meydana gelen çekirdek erimesi ve patlama; önce Ukrayna, Beyaz Rusya ile Rusya’da yoğun radyoaktiviteye yol açtı, ardından patlama sonucu oluşan radyasyon bulutları birçok Avrupa ülkesi gibi Türkiye’yi de etkisi altına aldı. Bulutlarda yüklü radyoaktif izotoplar çökelerek toprağı, suyu kirletti ve besin döngüsüne katılarak insan sağlığını etkiledi. Çernobil Nükleer Santral Felaketi’nde ilk 10 yıl içerisinde kanser oranları eski duruma göre Ukrayna’da % 230, Beyaz Rusya’da % 180 arttı. Ukrayna’da ortalama yaşam süresinin 74’ten 58’e düştüğü gibi somut tespitlerin yanı sıra 2016’ da açıklanan bilimsel verilerin ışığında, gelecek 50 yıl içinde 40 bin yeni kanser vakasının nedenin Çernobil olacağı belirlendi.
“Aynı Basiretsizliği Yaşıyoruz”
Çernobil faciası da devletleri nükleerden vazgeçirmedi, 25 yıl sonra Japonya Fukushima Daichi Nükleer Güç Santrali’nde yaşanan felaket, nükleer santrallerle ilgili “güvenilirlik” sözlerinin koca bir yalan olduğunu da gösterdi. Bu deneyim, dünyada nükleer santrallerin kapatılması, yeni projelerin iptal edilmesi sürecini başlattı. Ama bizim gibi kimi ülkelerin yöneticilerini Çernobil de Fukuşima da etkilemedi, nükleer santral işini inatlaşmaya dönüştürdüler. Bu basiretsizliği, bizim ülkemizde de Akkuyu ve Sinop’ta yaşıyoruz.
Akkuyu NGS’nin bilimsel olarak Akdeniz için ekolojik felakete yol açacağı bilimsel olarak kanıtlandığı halde pandemi koşullarında dahi inşaatı hızla sürdürülmektedir. Bu santralın enerji ihtiyacı için planlandığı savı çürütülmüştür. Gerek kurulma maliyeti gerekse üretilecek enerjinin arz fiyatı göz önüne alındığında kamu yararına açıkça aykırı bir proje olduğu ortaya çıkmıştır. Henüz inşaat aşamasında, temelindeki çatlaklar, patlamalar neticesinde bölgede ciddi hasara ve paniğe yol açan, Akdeniz havzası için ekolojik ve güvenlik açısından büyük bir tehdit oluşturacak Akkuyu NGS projesinden yol yakınken geri dönülmelidir.
Sinop’ta NGS yapılması planlanan bölge, Kuzey Anadolu Fay Zonuna (KAFZ) uzaklığı yaklaşık 100 km kadardır. 99 depreminde, 150 km uzaklıklarda bile yıkımların olduğu göz önünde tutulduğunda 100 km nin, çok güvenli bir uzaklık olmadığı açıktır. Ayrıca, bazı bilim insanları, Karadeniz içerisinde de aktif fayların varlığını önde sürmektedir. Diğer yandan, Karadeniz’in kuzeyindeki aktif Kırım fayının üreteceği bir depremin oluşturacağı tsunami de diğer bir tehdit unsurudur.
Tüm bunların da gösterdiği gibi, nükleer santral yapımı, ne kadar önlem alınırsa alınsın risk taşımaktadır ve unutmayalım ki sıfır risk diye bir şey yoktur. Nükleer santrallar çalıştıkları süreçte hem santral çalışanları hem de çevresinde yaşayan insanlar için sağlık riskleri oluşturmaktadır. Bir kaza durumunda ise canlı yaşamı için yüzlerce yıl, başta kanser ve doğumsal anomaliler olmak üzere daha birçok olumsuz sağlık etkilerine yol açacaktır.
Tüm bunlara ek olarak, İzmir’in Çernobil’i –Gaziemir’deki Nükleer atıklarla bile baş edilememiş olmasını da dikkate aldığımızda, endişelerimiz bir kat daha artmaktadır.
Çernobil’in yıldönümünde, İzmir’in kanayan bu yarasını bir kez daha anımsatmakta yarar görüyoruz. Gaziemir’deki eski Kurşun Fabrikası’nda ortaya çıkan, sadece nükleer santrallarda uranyumun ayrışması sonucu oluşan europium 152-154 izotoplarını içeren yakıt çubukları atıkları, tüm İzmir’i tehdit etmeye devam ediyor. Bu olay aynı zamanda nükleer atıkların tüm dünyayı tehdit ettiğini gösteriyor.
Bir kez daha soruyoruz: Sadece nükleer santrallerde oluşabilen bu atıklar ülkemizde kurulu bir nükleer santral bulunmadığı halde oraya nereden ve nasıl, kimler tarafından getirildi? Yetkililer buna hala yanıt veremediği gibi, atıkları bilimsel yöntemlere uygun bir şekilde bertaraf etmeyi de başaramadı henüz. Radyoaktif bulaşıklı tehlikeli atıklarla iç içe yaşayan Aydın Mahallesi, Emrez Mahallesi, Aktepe Mahallesi, çok yakınında olan Semt Garajı, Akçay Caddesi konutları ile tüm İzmirlilerin ve bölgede yaşayan diğer canlıların yaşamını tehdit etmektedir.
Yetkililere sesleniyoruz: Gaziemir’deki radyoaktif bulaşıklı atıkları bir an önce, halk sağlığına zarar vermeyecek, bilimsel yöntemlere göre bertaraf edin. Böylesine ciddi bir tehlikeyi asla hafife almayın. Bu sorun çözümleninceye kadar sürecin takipçisi olacağız.”