İzmir Barosu, Buca Cezaevi’nde toplum sağlığı gözetilmeksizin kanuna aykırı bir şekilde süren yıkımın ve bu yıkıma dayanak teşkil eden ihalenin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle geçen mart ayında dava açtı. Yıkımın durdurulmasına ilişkin herhangi bir karar vermeyen İzmir 2. İdare Mahkemesi, ancak yıkım işlemi tamamlandıktan sonra davanın kabulüne ve ihale işleminin iptaline karar verdi.
Asbestli yapıların yıkımı işinin özel bir nitelik taşıdığı ve bu hususta dikkat edilmesi gereken kuralların daha ayrıntılı düzenlendiğini ifade eden İzmir 2.İdare Mahkemesi; kararında, “Gerek çalışanların gerekse kamu sağlığının doğrudan ve ciddi düzeyde olumsuz etkileneceği dikkate alındığında, yıkıma başlamadan önce yıkım izni alınması gerektiğine veya yıkıma başlanılmadan önce asbestli imalatın var olup olmadığı, varsa asbest içeren imalatlar için asbestin türünü, miktarını ve yerini belirlemeye yönelik envanter çalışması yapılmasının zorunlu olduğu, asbest ve diğer benzeri tehlikeli atıkların diğer atıklardan ayrı ve buna münhasır personel ve ekipmanlarla ayrıştırılması zorunluluğunun anılan mevzuatta yer aldığı halde, bu hususlara ilişkin olarak uyuşmazlık konusu ihaleye ait idari şartnamede yer verilmediği görülmektedir” ifadelerine yer vererek, ihaleyi iptal etti.
İzmir Barosu Yönetim Kurulu üyesi Şefika Yıldırım Sert, kararın ihaledeki hukuksuzluğu tescil etmesi açısından sevindirici olduğuna vurgu yaptı. Adaletin yine geç geldiğini dile getiren Sert, “Dava dilekçesinde ortaya koyduğumuz hususlar tümüyle yaşam hakkıyla ilintili olmasına ve yıkım sürecinin kontrolsüz biçimde başlatıldığına ilişkin tüm delilleri sunmamıza rağmen yıkım tüm hızıyla sürmüş ve tamamlanmıştır. Bu olay bir kez daha göstermiştir ki; yargı sistemindeki hantallık hukuksuzluğun ve özellikle idarenin hukuka aykırı eylemlerinin payandası olmaktadır. Talebimize ve ortaya koyduğumuz tüm delillere rağmen ‘yürütmeyi durdurma’ kararı verilmediğinden, ihale ile öngörülen yıkım kararı uygulanmış ve yıkım işlemi sonuçlanmıştır. Deyim yerindeyse yargı bir kez daha hukuksuzluğa yenik düşmüştür.
“Temennimiz iki yönlüdür; birincisi, idarenin bundan sonra bu tür eylem ve işlemlerinde hukuka uygun davranması, oldu bitti yaratmadan, öncelikle halk sağlığı ve kamu yararını düşünerek hareket etmesi, ikincisi ise idarenin hukuka aykırı eylemleri konusunda tek güvence olan yargının daha hızlı çalışması ve özellikle de yaşam hakkı ile ilintili konularda, uygulandıktan sonra iptali mümkün olmayan işlemler yönünden yürütmenin durdurulması kararlarında daha titiz ve hızlı davranmasıdır. Son olarak; mahkemenin asbestli binaların yıkımına dair kararı, son derece kritik ve sonrası için emsal oluşturacak bir karardır. Her ne kadar ihaleyi alan firma tarafından yıkım gerçekleştirilmişse de kararın kesinleşmesi ile birlikte sorumlular hakkında hukuki ve cezai süreci devam ettirmekte kararlıyız.” açıklamasını yaptı.