Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Erkan Kıdeyş, Türkiye’nin ev sahipliğinde Antalya’da düzenlenen ve Barcelona Sözleşmesi olarak bilinen Akdeniz Eylem Planı 22. Taraflar Konferansı‘nda (COP22), konferansta Akdeniz’e kıyısı bulunan bütün ülkelerin ortak çözüm arama çabasının önemini vurguladı.
Akdeniz Eylem Planı kapsamında, Akdeniz’de farklı kirlilik sorunlarının çözümü ve uygulanmasına yönelik ilerleme kaydedildiğini, bazı sorunlar çözülürken, yeni ortaya çıkan problemlerle karşı karşıya kalındığını dile getiren Kıdeyş, dünyanın en büyük problemi olan iklim değişikliğinin, denizdeki biyoçeşitliliği örneği görülmemiş şekilde azaltabileceğini ifade etti.
‘Küresel ısınma en büyük tehdit’
AA’ya konuşan Kıdeyş, dünyanın yüzde 70’inin deniz olduğunu belirterek, kıtalar gibi deniz suyu sıcaklığının da arttığını ve sulardaki asitleşmeyi hatırlattı:
“Denizde fitoplankton denilen yüzlerce çeşit tek hücreli bitkiler var. Aldığımız her iki nefesten bir tanesini denizlerdeki bu canlılara borçluyuz. Tek hücreli, gözle görmediğimiz bu canlılar, karadaki ağaçlar ve otlar, yani tüm bitkiler kadar oksijen üretimi yapıyorlar. Bu nedenle bu canlılar çok önemli. Bu canlıların bir kısmının kabuğu yani hücre duvarı, kalsiyum karbonattan oluşuyor. Denizler, asitleştikçe bu canlıların kabukları inceliyor. Ayrıca, mercanlar, deniz kestaneleri, salyangozlar gibi başka deniz canlılarının da kabuğu kalsiyum karbonattan oluşuyor. Dolayısıyla bu canlılar da asitleşmeden olumsuz etkileniyor. İklim değişikliği ve küresel ısınma, özellikle hem gelişmiş ülkelerin ve hem de Türkiye’nin radikal tedbirler almasını gerektiren bir problem.”
‘Yerli türler yok olursa ekosistem bozulur’
İstilacı türlerin sayısının artmasının da Akdeniz için önemli problemlerin başında geldiğini, istilacı deniz canlılarının gerek gemilerin altına yapışarak ve gerekse Süveyş Kanalı yoluyla Akdeniz’e ulaştığını belirten Kıdeyş, “Bunu engellemenin yolu çok zor. Ama yeni türlerin taşınmasının bir şekilde durdurulması gerekiyor. Ayrıca mevcut istilacı türlerin de sayısının azaltılması için bilimsel araştırmaya dayalı tedbirlerin geliştirilmesi önemli. Yerli türler yok olursa ekosistem bozulur.” dedi.
‘Kıyıdan 65-100 metrelik bir mesafede yapılaşmaya izin verilmemeli’
Denizlerdeki mikroplastik kirliliğine de dikkat çeken Kıdeyş şunları söyledi: “Denizlere giden çöpler, büyük ölçüde nehirlerden taşınıyor. Akdeniz’de mikroplastik kirliliği her geçen gün artıyor. Bir adet büyük çöp, bir hayvanın ölümüne neden olabilirken, bir büyük çöpün parçalanması sonrası ortaya çıkan yüzlerce, binlerce mikroplastikleri ise planktondan balinaya pek çok deniz canlısı tüketebiliyor. Mikroplastikler, ayrıca besin zinciri yoluyla da birçok deniz canlısında birikebiliyor. Mikroplastiklerin balık ya da midye tüketen insanlara da geçme olasılığı söz konusu. Mikroplastik sorunun çözümünde, sadece devlet kurumlarına değil, her bir bireye de önemli görevler düşüyor.”
Kıdeyş, Akdeniz’i korumak için deniz koruma alanlarının da artırılması gerektiğine işaret ederek, Türkiye’nin sahillerinin çok değerli olduğunu, kıyıdan 65-100 metrelik bir mesafede hiçbir yapılaşmaya izin verilmemesi gerektiğini savundu.
‘İklim krizi müfredata girmeli’
“Zaten BM Akdeniz Eylem Planı’nın koyduğu kural, kıyıya 100 metre mesafeye kadar yapılaşmaya müsaade edilmemesi yönünde” bilgisini veren Kıdeyş, şöyle konuştu:
“Burası kaya, ne işe yarar, diye düşünmemek lazım. Bazılarının altında mağaralar var ve oralar, Akdeniz fokunun üreme ve yaşam alanı. Kum zambakları da Akdeniz’in önemli endemik bitkilerinden. Ancak sahilde ot temizliği, taş temizliği, kumsal düzeltme gibi faaliyetler dolayısıyla bu zambaklar da çok azaldı.”
Kıdeyş, iklim değişikliği ve deniz çöplerinin etkilerinin çocuk yaşta öğrenilmesi için ilkokul müfredatına girmesi gerektiğinin altını çizdi.